"İyi misin?" İstesem de sesimin çıkmayacağını biliyordum bu yüzden yapabildiğim kadar başımı sallamakla yetindim.

   Calum beni yatağa yatırdığında oldukça geniş olan havlu tüm bedenimi sarıyordu. Gözlerimi açabildiğimde onun da en az benim kadar ıslanmış olduğunu görmüştüm.

"Bu iş gerçekten canımı sıkmaya başladı." Sözlerine karşılık kendimi gülümserken bulmuştum. Tüm bunların sebebinin kendisi olduğunu bilmiyordu ama öğrenmek üzereydi.

   Onunla bunu konuşabilecek kadar kendimi iyileştirmem gerekiyordu. Ben de sağlık mührünü çalıştırdım. Ama o an ters giden bir şeyler oldu. Mührün çalıştığını ama ardından tekleyerek durduğunu hissettim. Şaşkınlıkla kalp atışlarım hızlanmaya başlamışken, bir daha denedim ama sonuç negatifti. Bayılacak derecede yorgundum fakat yine de son güç kırıntılarımı da Calum'ın zihnine haykırmak için harcadım. Böyle olmaması gerekiyordu.

Run çalışmıyor!

   Söylediğim şey yüzünden mi yoksa zihnine konuştuğum için midir bilinmez, Calum irkilerek yarı kapalı gözlerime baktı. Ben yatağında yatıyorken, o yatağın hemen yanında yere dizlerini çökmüş usulca üzerime eğilmişti. Sesi de en az gözleri kadar şaşkın çıkmıştı.

"Ne demek run çalışmıyor?" Nefes alışverişlerim de kalbimle yarışırcasına hızlanmaya başlamıştı. Kılımı bile kıpırdatamıyordum.

Çalıştıramıyorum. Onu kontrol edebilir misin?

   Calum başta ne demek istediğimi anlamayarak yüzüme baktı. Ardından anlamış olmalıydı ki üzerimdeki havluya dikkat ederek omuzlarımı kavradı. Bedenimi kendine doğru çevirip ona yaslanmamı sağladı ve üzerimden uzanıp, yanan tenime kıyasla buz gibi olan parmaklarını hafifçe ensemi örten havlunun üzerinde gezdirdi. Havlunun ucunu kavrayıp mührün bulunduğu yere kadar indirdiğinde, bana dokunuşundan ziyade hemen yüzümün yanında çarpık atan kalbine odaklanmıştım. Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerim, üzerini örten göz kapaklarımın ardında titreşiyor, sanki burnum kokusunu aldıkça sızlıyordu.

   Calum'ın içten içe yanan tenime oldukça iyi gelen soğuk parmakları mührün olduğu yerde usulca gezinmeye başlamıştı. Ama sesi acemisi olduğu duygularını örtemeyecek kadar belirgindi.

"Silikleşmiş." İçimden birkaç küfür savururuken, Calum havluyu geri yukarı çekip beni yeniden eski konumuma getirdi.

"Bu ne demek oluyor?" Bedenim gibi beynimin de çökmeye başladığını hissedebiliyordum.

Ona çok fazla yüklendim. Zarar görmüş olmalı.

   Ve sözlerimin ardından Calum'ın tepkisine bakınca, anında ona söylediğim için pişman olmuştum.

"Çok fazla yüklendin?" Gözlerim kapalıyken ne yaptığını göremiyordum. Fakat duyduklarıma bakılırsa çoktan odada gezinmeye başlamıştı. Sesinde öfkenin en koyu tonu vardı. Bu öfke bana mıydı, yoksa kendine miydi çözemedim.

"Benim yüzümden bu haldesin! Eğer o lanet gün sözümü dinleyip beni iyileştirmeseydin bunlar olmayacaktı! Sikeyim! Benim için kendini feda ettin!" Eğer gözlerimi açıp hareket edebiliyor olsaydım, ona yapacağım tek şey gözlerimi devirmek olurdu.

   Bunun benim için önemli olmadığını biliyordu. Benim için önemli olan kendisiydi. Ve bunu anlamamakta ısrar ediyordu.

   Anladığım kadarıyla bu olay beni de en az onun kadar etkilemiş olmalıydı çünkü bir runun silinme ihtimali söz konusu bile değildi. Eminim ki, biraz dinlendirsem kendime gelirdim.

Advanced / c.hWhere stories live. Discover now