Başımı sallayarak onayladım çünkü bu haldeyken kaçma şansım yoktu. Ama elini çekerse ve uzaklaşırsa... Onu iterek yere düşürüp koşabilirdim. 'Barış'ı kımıldatmayı başaramayıp yere yapıştı, ardından utancından bayılmış numarası yaparken kurbağa üzerine zıplayınca çığlık atarak ayaklandı. Barış'ın alaylı gülüşleri arasında denize koşup kendini boğarak ölmeyi denedi,' diye çoktan senaryo yazmaya başlayan ve muhtemelen haklı olan mantığımı görmezden geldim.

İçimdeki Barış'ın mantıklı bir açıklaması olduğuna inanan sese kulak verdim. Belki de Barış'ı dinlemeliydim. Ama hayır, bu kadar kolay olamazdı. Anlattığı şeylere inanacağımı biliyordum ama sevgilisi olmasının nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?

İçimden kendimi onu dinlemeye ikna ederken çok uzak olmayan bir yerden bir ses duyuldu.

"Melis!"

Bu Kaan'ın sesiydi. Benim arkamdan gelmiş olmalıydı. Barışla karşılaşmamışlar mıydı?

"Kaan geliyor," dedim aceleyle. "Gitmeliyim."

Beni durduracak gibi olunca işe yaramasa da onu hemen ittim.

"Burada kalmaya devam edersem Kaan eninde sonunda mağarayı bulacaktır, öğrenmesini istemiyorum."

Burayı bulmasını istemiyordum çünkü bu mağara bana ve Barış'a özeldi. Bulabileceğini sanmıyordum ama riske atamazdım. Ayrıca burada Barışla vakit geçirdiğimi öğrenmesi onu çok sinirlendirirdi.

"Arkandan gelirim," dedi.

Böyle bir şey yapmazdı, yapamazdı.

"Kaan seni öldürür," dedim. "Sakın öyle bir şey yapma."

Beni durdurmasına fırsat bırakmadan koşarak mağaradan çıktım. Hızlıca kayalıkları tırmandım ve Kaan'ı yaklaşık yirmi metre ilerde gördüm.

"Kaan," diye seslendim yanına giderken. "Senin burada ne işin var?"

"Aslı orman yürüyüşü yapacağını söylemişti. Barış denen şerefsiz sen kalkarken full sana baktı. Sonra o da kalktı ve yemekhanenin penceresinden senin gittiğin yöne yürüdüğünü gördüm. Onun seninle ne işi var, yoksa anlattığın kişi o mu?"

Ben başımla onayladıktan sonra korkarak cevap vereceğim sırada gözleri arkamda bir noktaya odaklandı.

"Geldi tipini siktiğim."

Arkama bakınca Barış'ın bize doğru yürüdüğünü gördüm. Bize doğru yürüyordu. Bize. Yanımda Kaan varken!

Gözlerimi kocaman açarken ona resmen bakışlarımla sövüyordum. O benim bakışlarımı hiçe sayarak yanımıza yürüdü.

"Melis konuşmalıyız," dedi Kaan'ı hiçe sayarak.

Kaan yanımdayken konuşamazdım, konuşmak istemiyorum dersem ısrar ederdi ve olay çıkardı. En iyisi sonra konuşalım demekti.

"Sonra konuşsak?"

"Şimdi konuşmalıyız," dedi Barış.

Kaan'ın vücudunun ne kadar kasıldığını dokunmasam bile hissediyordum. O kadar stres olmuştum ki terlemeye başlamıştım ve gözüm dolmak üzereydi.

"Konuşmak istemiyor," dedi Kaan sinirle. "Onun peşini bırak."

Barış omuz silkti.

"Ben konuşmak istiyorum."

Kaan tehdit edercesine önüme geçti.

"Bir daha onu üzmene ve ağlatmana izin vermeyeceğim."

DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA" Where stories live. Discover now