Gözlerini kıstı ve alayla güldü. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Aslında çok da zeki değilsin değil mi?" dedi ve gülümsemesini sakladı. Birkaç saniye sonra yine ciddi Yoongi geri gelmişti. Ama gözlerindeki yumuşama hala yerindeydi. Soru dolu bakışlar attım ona. Böyle bir durumda bile bana hakaret mi ediyordu?

"Bunu söylediğime pişman olacak mıyım bilmiyorum." dedi ve kahvesinden koca bir yudum daha aldı. Yüzü ne kadar minik duruyorsa elleri de bir o kadar büyüktü.
Sabırsızlıktan öleceğimi sandım. "Ee, çatlayacağım şimdi! Söylesene artık neden-"
"Çünkü senden hoşlanıyorum."

MIN YOONGI NE DEMİŞTİ?

Suratımın kağıt beyazlığından domates kızarıklığına geçtiğine emindim. Öyle şaşkındım ki nefes alabilmem için kendime talimat vermem gerekti. Ağzımı açacağım sırada Min Yoongi gülümsemesini bastırarak ayağa kalktı ve masaya kahvelere yetecek kadar para bıraktı.
"Ben önden okula gidiyorum, sen de geç kalmasan iyi edersin. Çoktan fark edilmişizdir zaten."
O, kafeden çıkıp gözden kaybolurken ben hala olanları idrak etmeye çalışıyordum.

***

1 hafta sonra

Aradan geçen bir haftada sadece okula gidip gelmiştim. Tae bile bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Ama biliyordum ki bilerek sormuyordu. Zamanı gelince zaten anlatacağımı düşünüyordu. Bu sefer anlatamazdım. Bu sefer kendim çözmek zorundaydım.

Min Yoongi ise bir hafta boyunca üzerime hiç gelmemiş, aksine gittiğim her yerden beni rahat ettirmek istercesine kaybolmaya başlamıştı. Bu beni daha da rahatsız ediyordu. Kendimi hain gibi hissediyordum.

Jimin de fazlasıyla çabalıyordu. O da farkındaydı ama her sormaya kalktığında bir şekilde geçiştiriyordum. Yüzüne bakamıyordum bile. Ortalıkta cezasını çekmeyi bekleyen bir günahkar gibi dolanıyordum.

O gün hakkında düşünmeyi reddediyordum. Jimin'e ne diyecektim? Onun gibi iyi birine bunu asla yapamazdım. Oturup saatlerce ağlamak istiyordum. Duygularımın düşüncelerimle savaşması yetmiyormuş gibi artık kimseyi duyamıyordum bile. Biri bana seslendiğinde 5. kez bağırışından önce duymuyordum. Bir kere az daha araba altında eziliyordum, iki kere yoldaki tümseklere takılmıştım ve bunlar sadece 1 hafta içinde olmuştu.

Ve aynı zamanda sınav haftalarımız başlamıştı. Ne halt yiyeceğime dair tek bir fikrim yoktu. Sadece huzur istiyordum ve şu an sahip olmadığım tek duygu huzurdu.

Jimin 5. defa bana seslendiğinde umutsuzca yüzüne baktım. Bana çaresizce iyi hissettirmeye çalışıyordu.

"Eun Ji, artık geçiştirmeden neler olduğunu anlatır mısın?"

Tepkisizce yüzüne bakmaya devam ettim. Ne diyebilirdim ki?

Kuzenin Min Yoongi bana benden hoşlandığını söyledi ve bu beni derinden etkiledi. Bunu düşünmeden tuvalete bile gidemiyorum.

Bunu mu söyleyecektim?

"Bir şeyi doğrulamama izin ver." dedi ve ben ne olduğunu anlamadan ellerini yüzümün iki yanına koydu. Yüzünü yüzüme yaklaştırmaya başladığında istemsizce kendimi geri çektim.

Tam yaklaşacakken durdu ve geri çekildi. Ağlamak üzereydim. Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım olmuyordu işte. Bir şeyler değişmişti.

Jimin hızla ayağa kalktı.
"Sorunu buldum, Eun Ji. Sen beni istemiyorsun! Son bir haftadır neler oluyor böyle?!" Sesini sona doğru yükseltmişti. Yerimden sıçradım. Herkesin bize baktığına emindim. Başımı çevirdiğimde gerçekten de bahçedeki herkesin bize doğru yan yan baktığını gördüm. Tam sakinleştirmek için Jimin'e dönecektim ki oturduğumuz masanın bulunduğu yükseltinin birkaç metre ilerisinde kalabalığın içinden bize bakan Min Yoongi'yi gördüm. Az önce olanları görmüştü. Jimin'i nasıl kabul edemediğimi görmüştü. Utançtan ne yapacağımı bilemedim.
"Jimin, lütfen burada böyle konuşmayalım. Daha sonra sakin sakin konuşuruz, benim gitmem gerek." dedim ve itiraz etmesine fırsat bırakmadan hızlı adımlarla tümsekten aşağı inerek kalabalığa karıştım. Okulun kapısına giden yolda insanların fısıldaştığını duyabiliyordum. İçimden hepsine içten ve samimi küfürler savurdum. Hepsinin canı cehennemeydi.
Okulun kapısında son bir kez dönüp arkama baktım ve kalabalığı gözlerimle taradım. Ortalıkta yoktu. Önüme dönmeden adımımı attığımda bir bedene çarptım.

Şaşkın şaşkın önüme baktığımda Min Yoongi suratında isimlendiremediğim bir ifadeyle bana bakıyordu. Kıpkırmızı olduğuma emindim. Birkaç saniye öyle durduğumuzdan gözlerimi kaçırdım ve yanından dolaşmaya çalıştım. Tam geçecekken kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi. Gözlerinin içinin parladığına yemin edebilirdim.

"Ona dokunamıyorsun bile. Sayende Jimin'i daha az öldürmek istiyorum." dedi gülümseyerek. Kalbim birden durmaya yakın bir şekilde zayıf atmaya başladı. Birkaç saniye daha öyle durduktan sonra derin bir nefes alarak kolumu elinden kurtardım ve hızlı adımlarla merdivenlere ulaştım.
Bu delilikti. Bana hissettirdiği şey normal değildi. Ama durduramıyordum. Durmalıydı.

***

Evvvet. Uzun zaman oldu sanırım. Aslında kaç gündür bölüm yazmak için zaman kolluyorum ama tatilde olduğum için oturmaya pek zaman kalmıyor. Bu bölümün plaj kumu koktuğuna yemin edebilirim bu yüzden.
Lütfen benden nefret etmeyin yavruşlar, bol bol yorumlarınızı bekliyorum :***

camouflage | min yoongiWhere stories live. Discover now