"Saçmalama gerizekalı! Sadece bunu kimseye söyleme tamam mı? Bak bu sana verdiğim tek sır ve bunu batırırsan kendini ölmüş bil."

Tae boğazını temizledi ve yavaşça bana baktı. "Bir şartım var."

"Senin gibi kardeş olmaz olsun! Ne istiyorsun?"

Tae sırıttı. "Dami'yle haftasonu baş başa sinema. Ayrıntıları sonra konuşuruz."

Yanağımı sıktı ve yalandan sevimlice gülümseyerek odadan çıktı. İt boku!

Tae artık aşk meşk işlerine de beni sokuyordu, hem de en yakın arkadaşımı ayartmak için!

***

"Çık artık şu odadan!"

Dami beni bacaklarımdan tutarak yataktan çıkarmaya çalışırken ben de yatak başlığıma tutunmuş direniyordum.

"İstemiyorum! Çok utanıyorum. Jimin'in suratına nasıl bakacağım? Ne diyeceğim?!"

Dami hırsla bağırarak daha çok çekmeye başladı. "Kimin umrunda?! Sen Park lanet olası Jimin'den çıkma teklifi alan kızsın. Kabul edeceksin ve mükemmel bir çift olacaksınız. Bunun neresini düşünüyorsun? Kaç zamandır Jimin diye diye salyalarını üstüme salan sen değil misin seni zilli?!"

Evde yalnız olduğumuz için böyle rahat konuşabiliyorduk. Büyükannem alışverişe gitmişti, Tae yine okula diye çıkmıştı ama internet kafeye gittiğine hayatım üzerine yemin edebilirdim. Hem de Dami'yi kaçırdığını bilmeden gitmişti. Zavallı.

O sırada kapı zili çalmaya başladı ve ikimiz de duraksadık. Söylenerek yataktan çıktım ve kapıya koştum. Eğer büyükannemden azar yemezsem içim rahat etmezdi tabii.

Kapıyı hızlıca açınca karşımda gördüğüm kişi ile büyükannemin alakası yoktu. Jimin okul formasıyla bile mükemmel gözüken o lanet vücuduyla kapımda duruyordu.

Bense pasaklı topuzu saçlarım ve pijamalarımla karşısına çıkmıştım. Önceki gün olanlar için pişman olduğuna emindim. Ancak o bana gülümseyerek bakıyordu. Yavaşça kolumu tuttu. Diğer eliyle de bir tutam saçımı kulağımın arkasına itti.

"Senden bir cevap beklemiyorum, Eun Ji. Artık saklanmana gerek yok. Çünkü benim bir cevaba ihtiyacım yok. Elimi tuttuğun sürece yanındayım." dedi sabahın köründe bile üzerinde oynanmış gibi gelen sesiyle. Benden bir cevap beklemediğine minnettardım. Elini tuttum.


***

O gün spor salonunu temizleme sırası Min Yoongi ve bendeydi. Başladığımızdan beri elle tutulur bir şekilde konuşmamıştık. Kısa kelimelerle anlaşıyorduk. Anlaşılan yine havasında değildi. Ara sıra aklıma Jimin düşüyordu ve kendimi boş boş duvarlara sırıtırken buluyordum.

Sıra havuzun çevresini toplamaya gelmişti. Oflayarak oraya buraya fırlatılan köpükleri toplamaya başladım. Yoongi de etrafı paspasla kuruluyordu. İkimiz de birbirimizden vazgeçmiş, kulağımıza kulaklığımızı takmış işimize bakıyorduk. Eğer böyle oynamak istiyorsa, kendi bilirdi.

Bir ara kendimi kaybedip dengesizce dans ederek işimi yapıyordum ki geri geri giderken bir şeye çarptım ve çarptığım şeyin ileri fırladığını hissettim. Şaşkın bakışlarla arkamı döndüğümde Yoongi'nin havuza düştüğünü fark ettim. İlk birkaç saniye öyle şaşkındım ki hareket bile edemedim. Ama Yoongi korkuyla suyun üstünde kalmaya çalışırken korkunç bir gerçekle yüz yüzeydim.

Belli ki Yoongi sudan korkuyordu ve bunun yüzünden yüzemezdi. Jimin'in anlattığı her şey gözümün önünden geçtiğinde korkuyla nefesimi tuttum. Resmen benim yüzümden korkularıyla yüzleşecek üstüne bir de neredeyse boğulacaktı.

Telefon ve kulaklığımı kenara fırlatıp hiçbir şeyi umursamadan direk havuza atladım ve Yoongi'ye ulaştığımda başını yukarda tutmak için kollarından tuttum. Suyun içinde bile korkudan titrediğini hissedebiliyordum. Şok geçiriyor olmalıydı. Hızlıca kenara getirdim ve vücudunu havuzun dışına ittim. Bunu yaparken fazlaca su yutmuştum ama önemli değildi. Min Yoongi az daha benim yüzümden ölüyordu.

Vücudunu tamamen sudan çıkardığımda vücudunun tamamen titrediğini ve zorla nefes aldığını gördüm. "Yoongi! Hey! Bana bak! Min Yoongi, lütfen gözlerini aç!"

Ne kadar sesli bağırdığımı ben de bilmiyordum, o anda yandan gelen bir destekle irkildim. Jimin endişeyle bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum. Anlaşılan o ne yapılacağını biliyordu. Yoongi'nin boynunu gevşetti ve yüzünü kucağına doğru aldı.

"Bana içerdeki battaniyeyi getir!" diye bağırdığındaysa alınmak için zamanım yoktu. Koşarak kenardaki dolabın içinden battaniyeyi aldım ve aynı hızda geri geldim. Jimin bir yandan telefonda biriyle konuşuyor, bir yandan da el çabukluğuyla bir şeyler yapıyordu. Beynim tam anlamıyla durmuştu, ne konuşulanı anlıyordum ne de gözümle gördüğümü.

Yoongi'nin titremesi geçtiğinde Jimin hala başındaydı, onu sakinleştiriyordu. Yuttuğu suyu çıkarmasına yardım etmişti. Ben de kendimi bir anda Yoongi'nin sırtını sıvazlarken buldum. Hayatımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum. Kalbim ağzımda atıyordu resmen. Yoongi ikimizle de göz teması kurana kadar rahatlayamamıştım.

Göz göze geldiğimizde dilim tutulmuş gibiydi. "Y-yoongi, gerçekten, çok özür dilerim. Seni görmedim, kulaklık takılıydı ve..."

Birden Yoongi'nin ısınmaya yeni başlayan elini kolumda hissettim. Yüzüme bakarak anladığını gösteriyordu. Beti benzi atmıştı, zaten daha fazla ne kadar iyi olabilirdi bilemiyordum. Gözümün daldığı sırada Jimin bir elini ıslak saçlarıma koydu.

"İyi misin, üşüyor olmalısın sevgilim. Sana battaniye getireceğim." dedi ve dolaplara ilerledi. O sırada kolumdaki baskının aniden gevşediğini hissettim. Yoongi'ye baktığımda neredeyse çatık kaşlarla bana bakıyordu.

"Sevgilim mi?"

camouflage | min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin