5.5

1.1K 117 75
                                    

Bir türlü yeni bölüm paylaşamadığım için çok üzgünüm. Hiçbir şeyi yapmak için enerjim yokken, karşılığında en ufak bir yorum bile alamamak motive olmama hiç yardımcı olmuyordu ne yazık ki. Birileri yazana kadar hikayenin varlığını bile hatırlamıyor oluyorum. Sonuç olarak şu an klavye başına oturmama vesile olmuş yorumları yazan birkaç kişinin ellerine sağlık. İyi okumalar. Hikayenin kurgusu da az çok kafamda belirdiği için bu bölümde yavaş yavaş izleri görmeye başlayacaksanız.

Sincap kafa beni götüne bile takmamış üstüne üstlük "Aynen, kesin okul birincisi falansındır." diye homurdanarak soğuktan titremeye devam ederken yine yanıma sokulmuştu.

"Üşüyorum amına koyayım."

Cevap vermemiştim. Ben de üşüyorum aptal.
Trans erkek olsam durum değişebilirniş falan. Toksik bir heterodan başka bir şey değilsin. İnce belin hatırına bana sokulmana izin veriyorum.

Uzun bir süre konuşmadan öylece olduğumuz yerde sırtımız duvara yaslı oturup saatleri geçirmiştik. Havanın aydınlanmaya başlamasına ve öğrencilerin binalardan çıkıp bizi duyabilmelerine çok az kalmıştı.

Jisung kendinde gibi gözükmüyordu. Gözleri kapalı anlaşılmaz bir şekilde bir şeyler mırıldanıyordu. Yapma, korkuyorum, anne kurtar beni, gibi kelimeleri seçebilmiştim ancak. Duyduklarım tüylerimi diken diken etmişti. Bu yüzden mi ağlıyordu diye düşündüm. Ne dediğini daha rahat seçebilmek için başımı ağzına yaklaştırdıktan çok kısa bir süre sonra mırıldanmayı kesmişti. Beni fark ettiğini düşünüp irkilerek geri çekildiğimde yavaşça gözlerini aralamaya çalışıyordu.

"Anne..."

Ne dediğinin farkında değildi. Gözleri tam açılmamıştı bile. Uykusuzluğu onun uykunun sıcak kollarından ayrılmasına izin vermiyordu.

"Annem... Kokusunu özledim." Dediğinde biraz daha ayık bakıyordu gözleri. Ciddi anlamda korkmaya başlamıştım bu çocuğun yaşadığı şeyleri hayal etmeye çalışırken.

"Saçın annem gibi kokuyor."

Hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Duygularım vücuduna dokunmak, onu rahatlamaya çalışmak isterken ellerim havada asılı kalmış ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu.

Tam elimi omzuna dokundurmak için hareketlendiğimde kapı sertçe itilerek açılmış, açan kişi kapıyı açtıktan sonra hızlıca arkasını dönüp merdivenleri koşarak inmeye başlamıştı.
Neler olduğunu anlayamadan Jisung gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silip hızlıca ayaklandı.

"Teşekkür ederim her şey için. Gitmem gerek. Şey, uçuş." Az önce neler olduğunun üstünde çok da fazla düşünmemişe benziyordu.

Ağlamasını duyan biri gelip kapıyı açtıysa neden kaçıp gitmişti? Binanın turnikeleri henüz çalışmıyorsa dışarıdan birinin duyup içeri girmiş olmasının da imkanı yoktu. Tabii bu soğukta sabahın köründe penceresini açıp çatıyı dinlemek isteyen başka biri yoksa. Gizli bir çatı katı stalkerıdır belki?
Hiçbiri mantıklı değildi ama o uykulu halimle bunu sorgulayabilecek güçte hissetmediğimden ben de hızlıca ayaklanıp odama doğru yol almıştım.

***

Saat öğleye doğru yaklaşırken uyandığımda beni izleyen gözlerin farkında olmadığımdan irkilmiştim.

"Geceyi kiminle geçirdi acaba?" Felix Chan'ın yatağının üzerine yayılmış, gözlerini bana dikmiş bakarken bir yandan elindeki cips paketinin dibindeki kırıntıları kemiriyordu.

"Yine içmeye gitmiştir."

"Ne? Alkol aldığını mı düşünüyorsun Minho'nun?" İkisi de uyanık olduğumu görmelerine rağmen hiç tereddüt etmeden ben yokmuşum gibi benden bahsetmeye devam ediyorlardı.

"Bazı geceler kaybolmasındaki tek sır bu olabilir. Sigara içmeye diye çıkıp geceyi kimin yanında geçirdi kim bilir? Eğer gerçekten içmiyorsa tabii."

"Annenin yanındaydım Lix. Siktir git odamdan." Uykunun verdiği ağırlıkla Lix'in sesiyle yarışacak kalınlıkta çıkmıştı sesim. Bundan gurur duydum.

"Yine çok şakacısın hyung. Gidiyorum."

Chan da o da üstelememiş, sinirimin farkında olduklarından hiçbir şey söylemeden odada beni yalnız bırakmışlardı.

"Soktuğumunun meraklıları. Gelip baksaydınız nerede olduğuma çok merak ettiyseniz. Sabaha kadar götüm kurudu orada oturmaktan."

Jisung'un verdiği sıcaklıktan (belki de heyecandan) üşüdüğümü hissetmememiştim. Bir süre yatağın içinde uzanıp sosyal medya hesaplarımı gezindikten sonra uyuz hareketlerle kendime kahvaltı hazırlamış ve birkaç saat içinde odadan çıkacak enerjiyi kazanıp binanın koridorlarını ıslık çalarak dolaşmaya başlamıştım.

"Hey. Ceketini vermeyi unutmuşum aceleden."
Gözüme koridorun sonundaki Ms. Taehyung'u kestirmiş ona doğru yürürken duyduğum sesle heyecanla arkamı döndüm.

Jisung elindeki deri ceketimle yine üzerinde çok da kışlık olmayan bir tişörtle durmuş, korkunç kızarıklıktaki gözleriyle yüzüme bakmaya çalışıyordu. Bir arkamda kalan Ms. Taehyung'a bir de bana gözlerini kaçırarak bakıyordu.

"İyi olsu getirdiğin ben de seni arıyordum."
Cevabını beklemeden elindeki ceketi alıp yeniden arkamı dönerek Ms. Taehyung'a doğru yürümeye devam ettim.

"23. odada kalıyorum. Eğer gelmek istersen..."
Cevap vermemiştim ama kalbimin hızla atmaya başladığını hissedebiliyordum.



***

Du har nått slutet av publicerade delar.

⏰ Senast uppdaterad: Aug 22, 2022 ⏰

Lägg till den här berättelsen i ditt bibliotek för att få aviseringar om nya delar!

𝚏𝚕𝚢 𝚊𝚠𝚊𝚢 [𝕞𝕚𝕟𝕤𝕦𝕟𝕘]Där berättelser lever. Upptäck nu