3

1.7K 127 37
                                    

"Hepsi o geri zekâlı yeni yetmeler yüzünden."
Minho elindeki uçuş sonrası durum raporuna öldürücü öfkesiyle bakarken adeta kükrüyordu. İlk kırmızı kodlu uyarısını almıştı. Eğer bir uyarı daha alırsa başı büyük belaya girecekti çünkü üç kırmızı uyarı demek pilotaj eğitimine son verilmesi demekti.

"Kim Seokjin bu sefer gerçekten abarttı. Bence onu şikayet edebiliriz." Lee Felix odanın köşesindeki sandalyede korkuyla karışık endişesiyle büzüşmüş bir şekilde oturuyordu. Bang Chan gibi o da uluslararası öğrencilerdendi ve ikisi birbirinin kuyruğu gibi sürekli dip dibe gezdiklerinden Felix'in zamanının çoğu Chan ile Minho'nun yurt odasında geçiriyordu.

"Gerçekten bir şey yapmadığına emin misin Minho?" soluklandı ve devam etti, "Çünkü bence aşağıdaki kalabalıkla senin uyarı almanın zerre alakası yok."

Minho'nun çevresinde onunla böyle konuşabilen bir tek Chan vardı. Felix de yıllardır onu tanıyor olmasına rağmen hâlâ sıradan bir soruyu sorarken bile onlarca defa düşünüyordu.

"Hyung, şu an seninle kavga etmek istediğim en son şey çünkü çok konuşuyorsun... Felix'le ne halt ediyorsanız edin, ben geç dönerim. Zaten benim odamdan çok onun odası oldu burası." Yatağından kalkıp kapının yanındaki sehpanın üzerinden aldığı odanın anahtarını avuçlarının arasında sıkıştırdı. Elindeki kırmızı kodlu uçuş raporunu yere fırlatmamak için kendini zor tutmuş ve biraz daha sakin kalmaya çalışarak sehpanın üzerine sertçe bırakmıştı.

"Ha bir de, yatağımı kullanmayın. Zaten sizi şöyle görmek bile yeterince mide bulandırıcı."
Bang Chan cevap vermek için sinirle ayaklandığı sırada Minho kapıyı çekip çıkmıştı bile. Bir süre daha Felix'le öylece oldukları yerde sessizce oturup kalmışlardı Minho'nun az önce kastettiği şeyler yüzünden. Daha önce de onlara bakışlarıyla bir şeyler ima eder gibi davranmıştı ama bugün Seokjin'e olan öfkesinin verdiği cesaretle ne söylediğini daha da umursamaz olmuştu.

Felix çok geçmeden dayanamayıp sessizliği bozarak, "Ben de çıkayım o zaman." dedi. Kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Chan bağdaş kurmuş, oturduğu yatağın üzerinden zemindeki parkeleri incelerken Felix'in gülmemeye çalıştığını ses tonundan anlamıştı.

"Eh-şey. Evet, keyfine bak. İstersen kalabilirsin. Ramen yapacaktım, beraber yiyebiliriz eğer açsan."
Normalde bunu daha önce başka zamanlarda da söylemişti/söylerdi de fakat şu an sırası değildi. ŞU AN LANET RAMENİN HİÇ SIRASI DEĞİL!
Ramen teklifini duyduğunda Felix bir süredir tutmakta zorlandığı kahkahasını dayanamayıp patlatmıştı. Birkaç uzun dakika boyunca gözlerinden yaş gelene kadar kahkaha atmaya devam etmiş en sonunda kendini yerde yuvarlanırken bulmuştu.

Chan'la Felix beraber gülüşüp ramen yemenin (gerçek anlamda ramen) ilerisine gidememişken Minho çatı katına çıkmak için asansörü bekliyor bir yandan da bandanasını başına geçirmeye çalışıyordu.

Herkesin odasında ya da kütüphanede olduğu saatlerdi. Tüm bina sessizliğe bürünmüştü.

"Şikayet edersin sanmıştım." Taehyung'un sesi duyulmuştu boş koridorun sonundan. Ağır adımlarla asansörün önünde bandanasını düzelten Minho'ya doğru yaklaşıyordu.

"Etmeyeceğimi kim söyledi?" Minho hiçbir duygu ifade etmeyen umursamaz bir tavırla karşılık vermişti içinde kıyametler kopmasına rağmen. 

"Telsiz konuşmalarınızı duydum, Seokjin senin protokolü uygulamana bile izin..-"

Minho cümlesini bitirmesine izin vermeden, "Sadece beni ikinizin arasındaki rekabet yarışına karıştırmayın yeterli." diyerek kapısı aralanan asansöre binip Kim Taehyung'un yüzüne bile bakmadan güneşin batımını kaçırmamak için hızla asansörün kapılarını kapatmıştı. O insanlardan kaçtıkça daha fazla üzerine geliyorlar gibi hissediyordu. En azından çatı katında sigara içebileceği yalnızlığı bulmayı umdu.
8. kata geldiğinde çatıdan gelen soğuğu yüzünde fazlasıyla hissederek asansörden inmiş ve merdivenleri çıkarak çatı katının kapısını sert bir tekme atarak gürültüyle açmıştı. "Sıçtığımının kapısı."

Kimsenin peşinden gelmeyeceğine ve başını şişirmeyeceğine emin olmak için çatıya açılan kapıyı kilitlemesi gerekiyordu. Buraya neredeyse her gelişinde birkaç dakika sonra mutlaka birileri daha damlıyordu onun peşinden. Kapının üzerinde sallanan anahtarı alarak avluya çıkıp kapıyı içeriden kilitlemek için anahtarı yuvasına takmaya çalıştı. Lanet kapı da kilidi de boktan gününün daha da içine etmek istiyor gibi işini zorlaştırıyorlardı.

Minho bir türlü becerip kilitleyemediği kapıya yüksek sesle söverken, "Bana bir şey yapmayacaksındır umarım." dediğini duydu titrek bir sesin. Kafasını kaldırıp uçsuz bucaksız manzarasıyla nefes kesen çatının geniş avlusuna bakarken görmeyi ummadığı bir yüzle karşılaştı.

"Ne bakıyorsun öyle? Gerçekten bir şey yapacakmış da yakalanmış gibisin." diyordu bu sabah kalabalığın içindeki o neşe saçan yeni dönem öğrencisi karşısında sabahkinin aksine ölü gibi bir yüzle dururken. Gözleri şiş ve kırmızı gözüküyordu. Evet, ağlıyor. Ama hâlâ bir yandan gülümsemeye çalışıyor. Deli.

Minho'nun dünyası yine bir anlığına donakalmış ve ne söyleyeceğini bilememişti. Karşısında ağlayan biri görmeyeli uzun zaman oluyordu. Ağlarken gülümseyebilecek kadar neşeli bir kişiliği olduğunun her hâlinden anlaşıldığını düşündü Minho. Bu deli oğlan hava oldukça soğuk olmasına rağmen sadece kısa kollu ince, üzerinde gökkuşağı renkleriyle 'LOVE' yazılı beyaz bir tişört giyiyordu.

"Üşüteceksin. Çok konuşma da odana git, ben sigara içeceğim." Kapının anahtarını zorlamayı bırakmıştı. Karşısında biri bebek gibi ağlarken orada öylece oturup sigara içemezdi.

Minho oturduğu yerden kalkıp hiçbir şey söylemeden gitmesi için dua ederken o hâlâ dolu olan gözlerini gülümseyerek kucağındaki ellerine indirmişti. "Bir tane de benim için içebilir misin o zaman?"

"Bebek gibi ağlamayı kesip şuradan kalkıp gidersen içeceğim." Minho çocuğa biraz daha yaklaşıp önce oturduğu yeri ardından kapıyı işaret etti. Boynunda asılı olan kartta 'Stajyer Han Jisung' yazdığını gördü göz ucuyla karşısındaki çocuk tüm vücuduyla ona doğru dönerken. Soğuktan üşüdüğü belli olan ellerinden birini aniden hızla kaldırıp Minho'nun yüzüne dokundurmak üzereydi ki Minho ne olduğunu anladı.

Jisung, "Burnun kanıyor." demekle yetinip karşısındaki güzel yüzlü oğlanın çatık kaşlarından korkarak elini kaldırdığı gibi tekrar aşağı indirdi. Kucağındaki sümüksüz peçetelerden birini Minho'nun ellerine tutuşturup şiş gözlerinin utancıyla hemencecik ayaklandı. Minho ise Jisung'un peçetesini burnuna bastırırken küfür ediyor gibi kabaca bir şeyler mırıldanmaktan başka bir şey yapmamıştı.

Jisung kalkıp yürümeye başlayana kadar soğuktan buz kesmek üzere olduğundan farkında bile değildi. Elleri titriyordu. Soğuktan mı yoksa yaşadığı tüm o şeylerden miydi emin değildi. Yürümeye bile mecali yoktu ve bu yüzden bir an önce odasına gidip sıcak yatağına uzanmak ve bir daha uyanmamak üzere uyumak istiyordu. Arkasında burnundaki kanı temizlemekle uğraşan dünyanın en kaba insanını bırakarak az önce onun kilitlemeye uğraştığı kapının demir kolunu çevirmeye çalıştı. İlk seferinde başarısız oldu. İkincide ve üçüncüde de...

Güneş çoktan batmış, hava akşam yeliyle daha da soğumuş ve ağlamaktan gözleri şişmiş bir hâlde az önce onun aksine duyguları olduğu için onu aşağılayan bir yabancıyla çatıda kilitli kalmıştı. Hem de 5. katın üstündeki katlarda hiç kimsenin kalmadığı, tüm çalışanların evine gittiği bir saatte.



***

𝚏𝚕𝚢 𝚊𝚠𝚊𝚢 [𝕞𝕚𝕟𝕤𝕦𝕟𝕘]Où les histoires vivent. Découvrez maintenant