-33-

7.6K 586 130
                                    

EZRA

"Hazır mısın?"

Çantamı koluma taktım ve odanın kapısını açtım.

"Evet."

"Peki, gitmek istediğine emin misin?"

"Hayır."

"O zaman neden gidiyorsun?"

Merdivenden inerken, bir yandan da Hazar'ın sorularını yanıtlıyordum.

"Babama karşı çıkmam mantıksız olurdu. Herhangi bir bahane sunamazdım. Çünkü birkaç gün sonra Buğra'yla evlenmek istediğimi söylediğimde o bahanelerin hepsi çürürdü."

"Buğra demişken.." deyip telefonunu cebine attı. "Ona haber vermeyecek miyiz?"

"Hayır, buna gerek yok. Sadece gideceğim, o adama bunun olmayacağını söyleyeceğim. Ve o da anlayışla karşılayacak. Karşılamak zorunda."

"Bahanen ne olacak peki?"

"Herhangi bir bahane uydurmam gerekmez. Gerçekleri söylerim, olur biter."

Gözlerini kısıp konuştu.

"Gerçekler?"

"Ah, Hazar! Amma soru sordun. Başkasını sevdiğimi söylerim herhalde."

"Bunu senin ağzından ilk duyuşum, biliyor musun?"

"O zaman ne mutlu sana!"

××××××

"Dayımın söylediği kafe burası," deyip eliyle kafenin kapısını gösterdi. Burada oturup onu bekleyecektik ve o da gelince bizi tanıyıp yanımıza gelecekti. Daha adamın yüzünü bile bilmiyordum.

"Bismillahirrahmanirrahim," diyerek omuzlarımı hafiften dikleştirdim.

Kafe ortamlarını hiç sevmezdim. İnsanlar burada çok rahat davranıyorlardı. Onları asla yargılamıyordum. Sadece, merak ediyordum. Benim dinimi bilmemin temeli, ailemin öğütlerinden kaynaklı olmasaydı, nasıl biri olacaktım? Dinimi tanımadan, bilmeden ömrümü sürdürürken..bir yerden sonra amaçsız hissetmez miydim?

İnanmayanların dışında, bu dünyaya gelen Müslüman'ların amaçları vardı: Allah'a kulluk etmek.

Peki, inanmayanların amaçsızlığı bir süre sonra yüzlerine çarpmıyor muydu? Rahatsızlık duyup arayış içine girmeleri gerekmez miydi?

"Şuraya oturalım."

Hazar'ın sesini duyunca istemeden de olsa düşüncelerimden sıyrıldım ve gösterdiği yere geçip oturdum. Hazar da karşıma yerleştikten birkaç dakika sonra bir garson gelip siparişlerimizi sordu. Hazar da ben de çay istedikten sonra beklemeye başladık.

Heyecandan bacaklarımı titretiyordum. Normalde konuşmalara mahal vermezdim. Ama konu ciddi olunca, evlilik olunca, imanın yarısını tamamlamak olunca buna izin vardı. Evleneceğin insanı seçmeliydin. Hayatını birleştirdiğin insandan pişmanlık duymaman gerekirdi. Bu yüzden Allah buna izin vermişti. Tanıyalım diye. Tanıyalım ve pişman olmayalım diye.

Peki ben Buğra'yı ne kadar tanımıştım? Onunla namahrem olmasına rağmen bir çok kez diyalog kurmuştum. Her seferinde bu diyaloglar sinirlerimi bozmuştu. Her seferinde yeni yeni kararlar almıştım ve hepsine ilk başta uyup, sonradan taviz vermiştim. Taviz tavizi doğururdu. En başından uzak durmalıydım. Ama sonuç ortadaydı. Bir yola girmiştik bile.

"Abla," diye seslendi Hazar.

"Hı?"

"Buraya doğru gelen adam...o sanırım?" dediğinde bakışlarını takip ettim ve baktığı yere baktım.

KuleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin