-25-

9K 744 121
                                    

BUĞRA

"Önce evlenseydik de öyle kaçırsaydı bari. Teknik olarak onu kurtardığımda sarılmamız gerekir. Şimdi imkanı yok sarılmayacak. Ulan kahraman oluyorum, yine de yoksulluk çekiyorum." deyip sıkıntıyla ofladım. Aman bre!

"Manyaksın yemin ediyorum." diye tısladı Murat. Abimse bu cümleyi gözlerinin bebeğiyle anlatan bir bakış atmıştı. Mete karşim tepkisizce arkamda duruyordu. Elinde beyzbol sopasıyla tabii. Nereden bulduysa onu.

"Ne zaman gireceğiz?" diye sızlandı Mete. Uzun süredir eli kaşınıyormuş, dövecek adam arıyormuş. Gelirken öyle söylemişti.

Ben de bilmiyorum ki aga. Vahiy gelsin öyle gireriz herhalde, neyi bekliyorsak.

"Ya hadi kurtaralım da eve dönelim. Elif'i özledim ben." dediğinde Murat'a öyle bir bakış attım ki, susmasına yetmişti. Pis evli.

"Ağzını..," diye başladığımda, küfrümü yuttum ve gülerek konuştum.

"...sevdiğim kardeşim. Daha Elif'in yanından ayrılalı iki saat olmadı ki. Ehi." diye gülerek konuştum. Ama sinirli gülüş. Böyle gülüyorsun ama sinirli olduğunu da belli ediyorsun yani. Neyse translate'e gerek yok, siz anlarsınız zaten. Zeki jojuklarım benim.

Kendi kendime yaptığım paranoya & şizofreni karışımı seansı bitirdiğim sırada kapı açıldı ve içeriden tam tipine kafa atmalık, yakışıklı-benim kadar olmasın- bir adam çıktı. Dapdar siyah bir tişört giymişti. Kolundaki ve göğsündeki kaslar gözüme gözüme fışkırıyordu. Bizde de kas var yalnız kardeş, güreşsek alırım façasını aşağı. Biz bu kasları değirmende ağartmadık. Şov için değil bunlar, hehey! Biz bununla adam dövüyoruz! Bismillah, göğsüm kabardı kibirden.

Hoop aklıma aklıma cinlikler esiyor, bir saniye.

"O adam Ezra'nın yanından mı çıktı lan?" diye sordum abime. Kafama vurdu. Gözlerimi devirdim. Alıştım artık valla, kafama vurunca refleksen gözlerimi deviriyorum.

"Ya ne vuruyorsun?" diye höykürdüğümde "Sen kime lan diyorsun lan?" diye tısladı.

Bahane düşünüyorum iki dakika verin.

"Sen benim şizofrenliğime ne bakıyorsun bro, ben ak sakallı dedemle konuşuyordum. Girme araya." dedim ve konuyu kapatması için ona sırtımı döndüm.

Ak sakallı dede deyince aklıma Leyla ile Mecnun geldi. Vay gidi günler. Ah ulan.

"Ya hadi girelim ya!" dedi Mete ikinci kez. "Ne ya bu sendeki sabırsızlık? Bekleyesin yoksa go to the my car, Hazar'ı zor kilitledik zaten, göz kulak ol kaçmasın." deyip omzundan pışpışladım. Gitmek yerine gözlerini devirdi ve buraya geldiğimizden beri amaçsızca gözlerimizi diktiğimiz kapıya doğru bakmaya başladı.

Az biraz öksürdükten sonra olayları anlatacağım, bir saniye.

Ercümend bana telefon edip Ezra'yı kaçırdığını söyleyince cinnetin eşiğini ekmekle sıyırdım diyebilirim. Sonra Esen Yengem, onun hiçbir şey yapamayacağını vs. anlatınca rahatlamıştım. Bize birkaç adres vermişti, Ezra'yı aramamız için. Halbuki Ercümend bize Ezra'nın yerini söyleyecekti. Ama yarın. Ha bir de para karşılığıyla. Neyse, zaman kazanmış olduk haliyle. Biraz da para.

Hazar beni aramıştı ve 'Ezra Ablam kaç saattir yok, vs. vs.' demişti. Sonra da allem etmiş kallem etmiş, yanıma gelmişti. O yüzden ben her ne kadar gelmemesi için diretsem de hepimizden önce arabaya, pardon arabama, hah pardon, bebeğime yerleşmişti.

Gel zaman git zaman kendimizi burada bulduk. Şöyle bir göz gezdirdim de, bu dörtlünün ne ara toplandığı hakkında bir fikrim yoktu.

"Ya kalkın haydi içeri girelim, şiştim burada!" diye hönkürdü Murat. "İyi hadi girelim." diye karşılık verdiğimde Mete tripimsi bir şeyler atmaya başladı.

KuleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin