Prologue

2.8K 110 48
                                    

"Hepimiz tehlikedeyiz! Bunu görmüyor musun?"

"Teker teker avlanıyoruz ve sen hiçbir şey yapmıyorsun!"

"Yalnız başımıza hiçbir halt yapamıyoruz!"

"Saklanmaktan sıkıldık artık!"

"Sen Baş Kahinsin! Bir şeyler yapman gerek!"

"Her geçen gün sayımız azalıyor!"

"Irklar kampa ulaşamadan avlanıyorlar!"

"Korkuyoruz."

   Kapattığım gözlerimi araladım ve etrafımı sarmış olan kalabalığa baktım. Her kafadan ayrı ses çıkıyor gibiydi. Zaten patlamak üzere olan beynim her cümleyle daha da zorlanıyor, düşünebilmemi imkânsız hâle getiriyordu.

   Titrek sesimi bulmaya çalıştım. İsyan çıkmak üzereydi, söylediklerinde haklılardı ama her biri o kadar değerliydi ki, daha fazla Büyücü avlanmasına izin veremezdik. İzin veremezdim. İsyan çıkması demek, kamptan ayrılmaları demek oluyordu ve bunun sonu onların ölümüyle taçlandırılıyordu. Her biri değerliydi.

"Korkmanıza gerek yok. Her şey kontrol altında." Sözlerim karşısında Lin ırkından Valeria öne atılıp tam karşımda durdu. Vücudundan dalgalar halinde yayılan öfkeyi iliklerimde hissedebiliyordum.

"Her şey kontrol altında mı? Bu saçmalık!" Tek eliyle etrafımızdaki insanları işaret etti. Ne kadar bağırdığının farkında olamayacak kadar kendini kaybetmişti. Haklıydı.

"Burada en iyi görüsü olan kahin sensin. Söylesene, kaçımızın ölüşünü gördün?" Nefesimi tuttum. Görülerde o kadar ölüm vardı ki, kimin yüzüne baksam gözlerimin önünde onun ölüşü canlanıyordu.

   Bana ihtiyaçları vardı. Yapılacak tek şey var gibi görünüyordu ama o yol fazlasıyla tehlikeliydi.

   Çenemi hafifçe kaldırıp önümde duran Valeria'ya baktım.

"Ne yapmamızı istiyorsun, Val? Önerilerin neler?" Bunu ona danışmama şaşırmış görünüyordu. Benden birkaç adım uzaklaşıp etrafını süzdü.

"Dışarıya devriye gönderebiliriz." Başımı iki yana salladım.

"Lin ırkından, senin ırkından devriyeler gönderdik. Onlar daha Avcılara ulaşamadan öldürüldü." Yüzünü ekşitip bir adım geriledi. 

   Düşünüyor, fikir üretmeye çalışıyordu ama işe yaramayacaktı. Aylardır düşünüyordum. Hangi seçeneği denersem deneyeyim, asla sonuç alamamıştım.

"Elementlere sahibiz. Onlara tuzak durabiliriz." Dönüp konuşan kişiye baktım. Luca ırkının lideri Andrea topluluğunun arasında durmuş boş gözlerle bana bakıyordu. Onu cevaplayışım hızlı oldu.

"Denedik. Avcılar fazlasıyla zeki, asla işe yaramadı." Birçok kişi homurdanmaya başlayınca geniş çadırın içine yoğun bir gürültü hakim olmuştu.

   Başıma avuçlarımı bastırdım. Bu yoğunlukta kendimi kontrol etmem zorlaşıyordu. Tam o sırada Wen ırkının üyelerinden olan Megan kaşlarını çatıp gözlerini üzerime dikmişti.

"Aralarına casus gönderebiliriz." Tüm topluluklar birden sessizleşince tamamen ona dönerek kaşlarımı kaldırdım.

"Düşüncelerini merak ediyorum. Devam et." Topluluğundan sıyrılıp bana doğru yürüdü ve tam karşımda durdu.

"Aralarına casus gönderip içlerine sızmasını sağlayabiliriz. Zayıf noktalarını bilirsek, saldırmak daha kolay olur." Kaşlarımı çattım.

"Bu nasıl olacak peki? İçeri nasıl sızılacak? Avcıların duygularından arındırıldığını biliyorsun." Başka bir kafadan çıkan ses çadırı doldurdu. Düşünceler o kadar hızlı akıyordu ki, kimin konuştuğuna dikkat edememiştim.

"Onlara, yakaladıkları kişiyi ellerinde tutmalarını sağlayacak bir şey vermeliyiz." Başka biri konuştu.

"Avcıları görüp de sağ kalan olmadı!"

"Sağ kalınsa bile, yakaladıkları Büyücüye işkence edeceklerdir."

"Bunu kaldıramayız!"

"Hiçbirimiz o kadar güçlü değiliz."

"Bunu ırklarımız için yapmalıyız."

"Bu işin sonu yok."

   Birden başımı kaldırıp aralarında konuşan topluluğa baktım.

"Benim." Tüm gözler üzerime döndüğünde herkesle göz teması kurmaya çalıştım. Yanımda duran Megan anlamamış gibi bana bakarak konuştu.

"Sen ne?" Elim istemsizce boynumdan sarkan kolyeye gitti.

"Onların arasına sızacak olan kişi benim. Hepinizden güçlüyüm. Beni öldüremezler çünkü tüm toplulukları benden iyi kimse bilmiyor. Beni, size ulaşmak için kullanmak isteyeceklerdir. Bunu riske atamazlar." Odadaki tüm nefesler tutulduğunda yaşlı Kahin Kelsea sarsak adımlarla öne çıktı.

"Sen toplulukları bir arada tutan kişisin. Seni kaybetmeyi göze alamayız. Sen Baş Büyücüsün." Bana uzattığı kırışık ellerini tuttum. Bunu yapmak zorundaydım.

"Baş Büyücü olduğum için bunu yapmam gerek. Ben Via soyunun son varisiyim ve bunu yapabilecek tek kişiyim. Hiçbiriniz sağlık mührüne sahip değilsiniz ama ben buna doğuştan sahibim. Yapacakları işkencelerle ancak ben başa çıkabilirim." İstemeye istemeye o kelimeleri söyledim.

"Ben seçilmiş kişiyim ve bu yüzden bunu yapmak da bana düşüyor." Şüpheli gözlerin her birine baktım. İkna olmaları gerekiyordu.

"Tüm toplulukların lideriyim. Bu sorumluluk benim omuzlarımda." Kahin Kelsea titrek elini kaldırıp yanağıma dokundu. Gözlerimi indirip ona baktım.

"Seni kaybedemeyiz." Gülümseyip onu bir nebze de olsun rahatlatmaya çalıştım.

"Bana hiçbir şey yapamazlar. Kim olduğumu biliyorlar."

   Topluluklar hafif mırıltılarla kendi aralarında tartışmaya başladıklarında onlara arkamı döndüm ve büyük çadırın arkasındaki platformda duran 4 tahta doğru ilerledim. Via ırkına ait tahta oturup derin bir nefes aldığımda bu zamana kadar hiç olmadığım şekilde kararlıydım.

   Bu sorumluluk bana aitti. Tüm ırkların lideriyken, tüm ırklar bana bağlıyken bunu yapmak bana düşüyordu.

   Eğer Avcılar tüm Büyücülerin kökünü kurutmak istiyorlarsa, artık yanılıyorlardı. İçlerine sızdıktan sonra, kökleri kuruyacak olan onlardı. Tıpkı onlar gibi, ben de duygulardan arınıp gidecektim ve ırklarımızdan birini bile öldürmüş olan bir Avcıya asla ama asla merhamet göstermeyecektim.

   Bizim canımızın yandığı kadar, onların da canı yanacaktı.

Advanced / c.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin