Söz

3.3K 253 43
                                    

"Bana yalan söyledin!" Vazoyu yere fırlatırken bir tek kafamın alev alması eksikti. Kalbimde yerde milyon parçalara ayrılmış cam parçaları gibiydi. Kandırılmıştım.

"Hayır, yalan söylemedim. Dinlesen anlatacağım!" Karşımda utanmadan dimdik duruyordu. Mesajı görmemin üzerinden on dakika geçmişti. Sakin olmaya çalışmıştım, gerçekten denemiştim, ama olmayınca beni rahatlatacak diğer yönteme geçtim: bir şeyler kırmaya.

"Hayır, karşımda durmanı istemiyorum! Git nişanlını karşıla sen. Bunu da tebrik niyetine say!" diyerek telefonu fırlattım. Son anda kendini çekmeye çalışsada yine de isabet etmişti. O an tek derdim sinirimi ondan çıkarmaktı. Ama alnından süzülen kanı görünce gerçek dünyaya döndüm. Dehşetle gözlerim büyüdü. Bunu nasıl yapabil miştim? O yakışıklı yüzüne nasıl kıymıştım? Yanına koştum ve yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Özür dilerim, özür dilerim. Çok özür dilerim. Sinirliydim, sana zarar vermek-" cümleme devam edemedim. Onun gözlerini kapattığını görünce gözlerim doldu.

"Susma..."

Gözlerini açtı ama tek kelime etmedi. Hızla mutfağa gittim ve bulduğum bütün peçeteleri elime alarak yanına döndüm. Alnından elmacık kemiğine cılız bir yol çizen kan, nefesimi kesmişti. Yavaşça önce yanak kısmından başlayarak kanayan yere doğru sildim ve bastırarak kanamayı durdurmaya çalıştım.

"Sana yalan söylemedim. Nişanlı değilim."

Kaşlarımı kaldırdım.

"Ama nişanlanacağım." Yere dikilen bakışları boştu. İstemediği çok belliydi.

"Bu kadar gençken..." devam edemedim. Parmakları önce bileğime oradan da avucuma indi ve benimkileri bularak kenetlendi. Cam kırıklarına basmamaya çalışarak koltuğa yöneldi. Güneş yeni yeni kendini gösteriyordu. Şafak çizgisi çok hoş bir manzara gösteriyordu. O an için çok romantikti. Bizim durumumuz ise... Berbattı.

Koltuğa otururken bende yanına oturdum. Artık kanamıyordu alnı.

"Benim ailem, dünyada aile kavramına en zıt şey. Hiçbir zaman onların ailem olduğuna tam inanamadım. Ben aileninkarşılıklı sevgi ve saygının, birliğin karşılığı olduğunu arkadaşlarımın ailesinden öğrendim. En fazla evde kaldıkları dört ay. Hep yurtdışındalar. Gerçek anlamda sadece özel günlerde aile oluyoruz. İki sene öncesine kadar yanımda hep babaannem vardı. O yüzden yokluklarını çok umursamıyordum. Ama o da yok artık." Derin bir nefes aldı. Anlatırken zorlandığı çok açıktı. Kolumu beline dolarken onun için yapabileceğim bir tek bu diye düşündüm. Ne babaannesinin acısını geçirebilirdim ne de ailesinin bu haline bir söyleyebilirdim.

"Babaannemi kaybettiğim an, bende bitmeliyim diye düşündüm. Çok yorucuydu. Düştüğümde geri kaldıracak kimse yok etrafımda diye üzülüyordum. Sonra Eun Shi çıktı karşıma. Aile dostumuzun kızı.Çok garip bir kızdı. Korku nedir bilmiyordu ve her zaman bir belaya bulaşırdı.Babasının zenginliğini duyan herkesin peşinden koşmasına alışmıltı ve bundan nefret ediyordu.İlk başta tamamen yok saydım onu. Bu dikkatini çekti, ben kaçtım o kovaladı. En sonunda aşık oldum."

Yutkundum. Sanırım ilk aşkıydı ve bana anlatıyordu. Çok garipti ve kalbim titredi sanki. İlk aşkı olmadığımı anlamıştım ama bunu sözcüklerle somutlaştırması acıtmıştı.

"Çok sevdim. O da seviyordu. Gerçekten o kötü ruh halim yok olmuştu.Sonra bir anda her şeyden sıkıldığını ve gitmek istediğini söyledi. Dünyayı gezmek ve geri dönüp benimle evlenme hayali kurduğundan bahsetti. Onu bekleyeceğime dair sözler istedi. Ben iki yıl boyunca o sözleri tuttum. Kimse umrumda değildi, saçma sapan hafta bile sürmeyen ilişkiler yaşıyordum ama gecenin sonunda yine onun döneceği günün hayalini kuruyordum. Daha sonra okulun ilk günü sen geldin Joohyun. Geldin ve kaşlarını çatarak beni durdurmaya çalıştın. Kısa boyunla korunmaya muhtaç olduğun çok belliydi ama sen bana diklenip durdun. Seni gördüğüm hafta aklımda Eun Shi değil sen vardın. Sürekli gözlerimin önündeydin. Ben artık hayallerini bana tercih eden kadını değil, hayalim olan kadını buldum, onu düşünüyorum. Sadece sen varsın... Ama eninde sonunda Eun Shi çıkacak."

"O zaman ne yapacaksın?"

Çenesini omzuma yasladı. Uzunca bir süre durdu ve sonunda minik bir öpücük sundu omzuma.

"Seni kaçıracağım. Gideceğiz buradan."

"Saçmalama Taehyung."

"Neden? Hala çocuk olduğumu mu düşünüyorsun?"

"Evet. Hala çocuk olan biriyle kaçıp tehlikeye girmemeliyim. Sonuçta çocuklarımın babası olamayacak kadar aptalsın."

"Benimle evlenmek için can atardın Bae Joohyun."

"Sende evlenilecek potansiyeli göremiyorum bayım. Sanırım gizli sevgilin olurdum."

Beni çevirerek kendine döndürdü.

"Benim gerçek bir adam olmamı bekleyerek yaşlanacaksın ve sonunda benden başka kimse bakmayacak sana."

"Sen öyle san, Serseri. Benimle evlenmek için can atacak kişiler tanıyorum."

Kaşlarını çattı. "Mesela?"

"Mesela Seo Jun ve okulun geriye kalan bekarları."

Gözlerini kısarak dudaklarıma yapıştı ve sert dokunuşlarla adeta sinirini çıkarmaya çalıştı. En sonunda ayrıldığımızda elini saç diplerimle ensemin birleştiği yere koyarak kulağıma boğuk sesiyle fısıldadı.

"Olacaksa sadece seninle olacak.Sen sadece benimsin."

Midemde kelebeklerin uçuştuğunu hissederken geri çekilmeye çalıştım.

"Kahvaltı hazırlayacağım."

"Şu an sadece dudaklarına ihtiyacım var."

Sertçe midesinin olduğu yere vurduğumda beni bırakarak büküldü.

"Senin yüzünden evimdeki eşyaların sayısı azaldı ve sen yüzsüzce beni öpmenin derdindesin. Ölmek mi istiyorsun?"

"Ne kadar da ölüm meleği bir bayan." dedi koltuğa yığılırken.

Süpürge alıp mahvettiğim salonu toplamaya niyetlenirken yerde paramparça telefonu gördüm.

"Ah, hala sevgilin olduğunu sanan kızcağızın mesajına dönemeyeceksin, üzüldüm şimdi." dedim dudaklarımı büzerek.

"Kıskanç kadınım."

*****

Kahvaltıyı yaptıktan sonra hazırlanarak Taehyung ile birlikte evden çıktım. Ona birlikte bir yere gideceğimizi söylediğimden beri sürekli ne yapacağımızı soruyordu. En sonunda cevapsız sorularını bıraktı ve arabanın radyosunu açtı. Güzel bir bahar notalarıyla harmanlanmış şarkı arabayı doldururken tedirgince güldüm. Ellerim terliyordu.En sonunda arabayı kenarı çektiğimde Taehyung'un bakışlarına maruz kaldım. Kapıyı açık indim ve onu bekledim. Birkaç saniye şaşkınlıkla duraklasa da en sonunda o da indi ve arabayı kilitledim. Uzun zamandıe buraya gelmemiştim. Ellerimin titremesini engellemek için yumruk yapmıştım.

"Gel benimle." dedikten sonra yolun kenarındaki bariyerin üstünden geçerek ilerledim. Birkaç dakikalık toprak zeminde yürüyüşün ardından sonunda uç noktaya geldik. Denizle kayaların keskin bir sınırla ayrıldığı noktaya. Uzun bir süre konuşmadan sadece denizi izledim. En sonunda sessizliği Taehyung bozdu.

"Neden buradayız."

Yüzüne bakmadım. Bakarsam o an ki acizliğimi görürdü. Dünyanın bu noktası en zayıf yerimdi. Üstü kapanamayan yaramdı.

"Seni buraya..." yutkumdum. Uzunca bir süre sesimin çatallaşmamasını bekledikten sonra devam ettim. "Babamla tanıştırmak için getirdim."

Gözleri büyürken şaşkınlığını görmemem için dudaklarını sımsıkı kapatıp başını çevirdi.

"Bana, birini gerçekten yüreğimde hissettiğimde ilk onunla tanıştırmamı söylemişti."

"Joohyun, b-bu... Kaza mı oldu?"

"İntahar olduğunu söylediler."

Uzun sessizliği bu sefer ben böldüm. "Bana acıma. Sadece babamın yanında söz ver. Beni koruyacağına, benimle olacağına söz ver. Beni sevdiğine dair... Burası başlangıcımız ya da sonumuz olacak."

Beni kendine çekip kollarını sıkıca doladı ve fısıldadı.

"Söz veriyorum. Babanın, bütün evrenin ve Tanrının önünde. Her zaman kalbim senin için çarpacak, varolduğum sürece birbirimize ait kalacağız, küçük kadınım."

The Bad Boy | KTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin