Kavga

3.7K 278 107
                                    

Dudaklarımız ayrıldığında alnını, alnıma yasladı. Uzunca baktı bana. Yüzümü ezberlemek istiyor gibi bir hali vardı. Bakışları o kadar anlamlıydı ki şu an yaptıklarımdan utanmam gerekirken, sevinçten havalara uçmamak için yerimde zor duruyordum.

Nasıl bu hale geldim diye sordum kendime. Benden yaşça küçük olan öğrencime böyle davranmam... Rezillikten başka bir şey değildi.

"Sende bana alıştın ha?" dedi fısıltıyla. Boyunu uzunluğu yüzünden topukluyla bile omzuna zar zor geliyordum. Ama bir erkek ve kız için en tatlı uyumda bu değil miydi zaten?

"Öyle aptalsın ki, bırakamıyorum seni."

"Evet, dayanamıyorsun bu aptala."

"Benim..." dedim yere bakarak. "Gitmem lazım."

"Bae Joohyun..." adımı fısıldadıktan sonra alnıma minik bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi.

"Nasıl uzak duracağım şimdi senden? Kokunu hissetmişken, dudaklarının tadına bakmışken..."

Omzuna hafifçe vurup birkaç adım ittirdim ve üstümü başımı kontrol ettikten sonra kapıya yöneldim ve kilidi açtım.

"Dersime geç kalayım deme Kim Taehyung."

Kapıyı kapatmadan çıkarken tıpkı benim gibi onunda gülümseyeceğini biliyordum.

*******
İki gün sonra

"Evet, bugünlük dersimiz bu kadar. Çarşamba gününe hazırlıklı gelin. Kötü bir öğretmenim, sözlü yapabilirim" dedim kitabı kapatırken. Yarım saati aşan bir süredir ders anlatıyordum ama arkamı döndüğümde boş ve anlamsız bakışlar karşılıyordu beni. Kısa süren sessizliğin ardından "Serbestsiniz." dedim. Zaten otuz saniye içinde gürültüler başlamıştı. Çantamı açıp kalan on dakikalık sürede kitap okumaya karar verdim.  Hemen hemen bitmek üzereydi. En güzel özelliğim en gürültülü ortamlarda bile odaklanınca kitap okuyabiliyordum.

Çantamı açıp kitap çıkarmak isterken küçük bir kutu, üstünde de minik bir post-it vardı. Bu el yazısını tanıyordum.

*Tanrı bilir, gözümle sevmiyorum ben seni:
Çünkü sana baktıkça gözüm bin kusur bulur.
Ama yüreğim sever gözün sevmediğini,
Görünüşe aldanmaz, sevgiye teslim olur.*

Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşurken tekrar ve tekrar okudum. Mükemmel biriydi. Beni, isteklerimi anladığını biliyordum. Oldukça da zekiydi. Bir kızı en hassas noktasından, tam kalbinden nasıl vuracağını çok iyi biliyordu. Beni dünyanın güzelliğine kapılıp yılmadan yörüngesinde dolanan uydu gibi, her geçen dakika daha çok çekiyordu kendine.

Küçük kutuyu açmama fırsat kalmadan duyduğum kahkahayla aniden başımı kaldırdım ve bana doğru dönük iki telefon gördüm. Resmimi çekiyorlardı sanırım. En kötüsü üzerime baktığımda eteğimin bir karış kadar yukarı sıyrılmış olduğunu gördüm. Sandalyeye otururken kaymıştı sanırım. Ve o an kan beynime sıçradı. Sanırım dalgınlıkla verdiğim frikiğin peşindelerdi. Hızla ayağı kalkıp telefon sahiplerine doğru yürüdüm.

"Ne yapıyorsunuz siz?!"

Oluşan ani sessizlik düşüncemin ne kadar doğru olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

"Resim mi çektiniz? Çabuk verin telefonları!"

"Resim filan çekmedik, hocam." dedi en sonunda saçı daha uzun olan.

"Saniyelerle kaçırdık." diye diğeri sessizce tamamlarken dehşete düşmüştüm.

"Ne diyorsun sen?!" Sinirlerim öyle tepeme çıkmıştı ki kendimi kontrol edemeyecek durumdaydım. Bu duruma kendimi düşürdüğüm için en çokta kendime kızıyordum.

The Bad Boy | KTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin