20.BÖLÜM: "Dengesiz Terazi"

39.8K 2K 451
                                    

Merhaba!

Küçük bir sorum olacak. Bölümleri yazıp direkt olarak yayımlamamı mı, yoksa belirli gün ve saatte yayımlamamı mı istersiniz? lütfen cevaplarınızı bu paragrafa yazın.

Paragraf yorumları bırakarak ve vermediğiniz bölümlere oy vererek destek olursanız, yani hayalet okuyucu olmazsanız çok sevinirim :) Bölümü medyaya koyduğum şarkı eşliğinde okumanızı öneririm, çok daha keyifli oluyor^^

Ayrıca beni Instagram'dan yesimnehiir kullanıcı adıyla bulabilirsiniz.

Umarım severek okursunuz!



Başından aşağı kaynar sular dökülmek deyimi, içinde bulunduğum anı en iyi açıklayan kelime grubuydu. Ayaklarım adeta yere çivilenmiş, zihnim çalışmayı durdurmuş, bedenim ise hareketsiz kesilivermişti. Bay Foster'ın yüzündeki aşağılayıcı tavrıyla bana baktığını bilsem de gözlerim, yüzünün her yeri kana bulanan David'den başkasını görmüyordu. Kulaklarım uğulduyordu; birileri bana fısır fısır bir şeyler anlatıyorlardı sanki.

Hayır, emir veriyorlardı.

Öne doğru birkaç adım attım, David'e yaklaşmak için. Derimin altında kaynayan öfkemin, bacaklarımın titrettiği ancak o zaman fark edebilmiştim. Yarı baygın olan David'in gözleri yavaşça aralandı; ancak bunu yaparken sol gözü, yediği darbelerden dolayı şiştiği için zorluk çekmişti.

"David..." diye mırıldanırken onun hissettiği acı, benim sesime şansımız gibiydi. Titrek ve güçsüzleşen bacaklarımın bedenimi taşımakta zorlandığı hissetsem de ona doğru ilerlemekten vazgeçmedim. Yanına vardığımda ise dizlerinin dibine çömeldim. Her zaman jilet gibi ütülü ve tertemiz olan gömleği, kan kırmızısına boyanmış ve yakaları buruşmuştu. Ağzındaki banda uzandım, canını yakmamak adına yavaşça çektim.

"Ne kadar dokunaklı bir an, neredeyse ağlayacağım."

Alayla harmanlanan sesini duymamla ellerimi yumruk haline getirmem bir oldu. Uzun tırnaklarımın tenimi delip geçtiğini hissedebiliyordum. Öfkeyle kalktığımda büyük bir zararla oturacağımı bilse de sakin kalmakta oldukça zorlanıyordum. Şakaklarımda atan ritmi bozulmuş nabzım ise bu durumumu kanıtlar nitelikteydi.

David'in ela gözlerimde olan kahverengi gözleri de beni uyarıyor, yanlış bir şey yapmamı söylüyordu. Ayağa kalkıp Bay Foster'ın karşısına dikilmeden önce derin bir soluk aldım.

Bay Foster kollarını göğsünde birleştirmiş, bedenini yanındaki duvara dayamış, dram filmi izlermiş gibi sahte bir hüzünle bizi izliyordu.

"Böyle bir şey yapmaya hakkınız yok." Dudaklarımın arasından çıkan ilk cümle buydu. Ardından, öfkemin hiddetinden sıyırabildiğim mantığım bu sözlerimi başka bir cümleyle destekledi: "Genel Merkez Kuralları, Madde 48: Hiçbir çalışan, rütbesi ne olursa olsun, bir diğerine şiddet uygulayamaz."

Bay Foster, suratındaki o kışkırtıcı, herhangi bir hata yapmayı cazip bulmama neden olacak ifadesini bir an olsun sıyırıp atmadı. Geriye doğru taradığı parlak saçları ise bu ifadesini daha da ortaya çıkarıyordu. Göğsünde birleştirdiği kollarını çözerken bedenini duvardan ayırdı, adımlarını bana yönlendirdi. "Ajan Şah," derken ismimi sertçe vurguladı, gözlerini gözlerimin karşısına hizaladı. "Son zamanlarda haddini fazla aşıyorsun."

Bu dediğine gülesim geldi. "Ben mi haddimi aşıyorum?" Gözlerimle David'i işaret ettim. "Yoksa bir kuralı daha çiğneyen siz mi, Bay Foster?"

MAVKA I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin