Yine de buna değerdi.

Onu hissediyor olmak, her şeye değerdi.

Boynumdaki beni öpen dudakların varlığı hem oldukça gerçek, hem de oldukça yalandı. Bir rüyaydı belki de. Önce ruhumu, sonra bedenimi gökyüzüne bağışladığım bir rüya.

Artık daha derine inmeye mecalim kalmamıştı ve düzensizleşen nefeslerime nefes olmak isteyen gökyüzü, rüzgârını bıraktı, dudaklarıma. Sonra içimde fokurdayan volkan artık dayanamayıp patlamıştı.

Yıldız kalıntıları etrafa dağılırken gökyüzü üzerime yığılmıştı.

Kollarımla onu sarıp iyice kendime çekmek isterken Suho, yana kaydı ve beni kollarının arasına aldı. Kedi gibi sindiğim göğsüne kelebek öpücükler kondururken onun parmakları saçlarımı okşuyordu. Teni huzur kokan adama iyice sokuldum.

"Sehun..." dedi melodik sesiyle. "... beni seviyor musun?"

"Seni seviyorum." Bunu ona daha önce hiç söylemediğimi fark etmiştim. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Sen... seviyor musun?"

Hiçbir şey söylemeyip yüzüme baktı. Gözlerinden taşan duyguları, anlayamayacağım kadar yoğundu. Dudaklarına baktım. Bir cevap istiyordum.

"Sevmek... hafif kalan bir eylem, Sehun."

Kendine has cevabı beni tatmin etmişti. Tekrar göğsüne kurulup uyuyacaktım ki elleri omuzlarımı durdurup yüzüme baktı. "Mektubu... bana da okur musun?"

Kaşlarımı çatıp neden böyle bir şey sorduğunu anlamaya çalıştım. Oldukça ciddiydi, bakışları. "Bu geceyi mahvetmek istemiyorum."

"Bu gece son gece, Sehun. Sana bazı cevaplar verebilirim."

Huzursuzca kıpırdanıp ona sokulmaya çalıştım. "Cevaplara ihtiyacım yok." Sızlanışımı görmezden gelip doğruldu ve kollarını göğsünde çaprazlayıp bana baktı.

"Tamam, okuyacağım." dedim, yerdeki pantolonuma uzanıp mektubu içinden çıkarırken. "Ama sen de, neden sürekli son ya da gitmek kelimelerini kullandığını söyleyeceksin."

Başıyla onaylayınca sırtımı eski yatağın demir başlığına dayadım ve Suho'yu da göğsüme doğru çektim. Kulağını kalp atışlarıma yaslayıp battaniyeyi üzerimize çekti. Derin bir nefes aldım.

"Merhaba, Sehun. Ben Luhan.

Ne olduğunu anlamıyor ve kendini kapana kısılmış gibi hissediyorsun ve bunların tüm suçlusu benim. İyi bir abi olmak ve seni daima korumak istedim, Hun ama sana zarar verdiğimi göremedim. Senin inandığının aksine melek değilim. Bunu günahkâr olduğum için söylemiyorum. Senin bildiklerinin aksine ben, iyi biri değilim.

Anne ve babamızı kaybettikten sonra, sen ve ben yalnız kalmıştık ve benim tek düşünebildiğim sen oldun. Seni korumak. Küçüktün ve her ne kadar yaş olarak büyük olsam da, ruhum küçük kalmıştı ve ailemiz olmadan bir hiçtim. Okulu bırakmamın nedeni, uyuşturucuya bulaşmış olmam ve daha çok para kazanmak için daha çok çalışmak zorunda kalmam. Tüm bunların arasında seninle de ilgilenmek zorunda kalıyordum ve bu, tüm sinirlerimi alt üst ediyordu.

Ailemizi geri istiyordum, Sehun. Bunun bir yolu olmalıydı, ya da ben öyle istediğim için olması gerektiğini düşünüyordum. Minseok, beni uyuşturucu bataklığından kurtarmıştı ama asıl sorun kendimdim, gittikçe canavara dönüyordum.

Sen, hatırlamıyor olsan bile, sana zarar verdim. Her gece, içip geldiğim her gece seni dövdüm, Hun! Başıma bela olduğun için seni öldürmek istedim ama senden başka kimsem yoktu ve kurtulmak için sana ihtiyacım vardı.

Seeking For √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin