''Eva, aslında öğrenmesen daha iyi olur.'' 

''Gidiyorum, başkasından öğrenmeye Melisa! Hira!'' dediğimde Hira derin bir nefes aldı. Günah benden gitti der gibi Melisa'ya bakıp bana döndü.

''Yeni bir dedikodu var...'' sustu. Tepkimi merak ediyordu. Tepki vermedim. ifadesizce ona bakıyordum. Hira devam etti cümlesine. ''Adam herkese Becca ile ayrıldıklarını, seninle sevgili olduğunu, Becca'nın kıskandığı için bunları uydurduğunu söylemiş.'' 

''Peki.'' dediğimde iki arkadaşımda şaşkınlıktan kaşları havaya kalktı. ''İzninizle küçük bir işim var.'' 

''Eva...'' bana doğru hamle yaptıklarında onları durdurdum.

''Lütfen, bu işe bulaşmayın. Beni baştan haberdar ettiğiniz için teşekkür ederim.'' onlara fırsat vermeden arkamı dönüp yürümeye başladım. Telefonu çıkarıp Adam'ın telefonunu bulup tuşladım. İkinci çalışında açıldı. 

''Alo.'' 

''Ben Eva. Konuşabilir miyiz?'' dediğimde suratı gözümün önüne geldi. Sinsi ve zafer kazanmış sırıtışını takındığına emindim. Kafamı sallayıp görüntüyü zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. 

''Tabi ki ben geleyim hemen neredesin?'' 

''Dersliklerin girişindeki park alanındayım. Hemen kafenin giriş yerinde olan.'' dediğimde beklemeden telefonu kapattım. İnsanların bakışları arasında parkta bir banka oturdum. Dün ki gibi tüm bakışlar nefret oluşturmuyordu.  Bazıları şefkat bazıları anlayış bazıları ifadesiz bakıyordu. Birkaç kişi başıyla selam vermişti. Gülümseyerek geri selam verdim.  Esen havada Adam'ı beklemeye başladım. Arabasını yolda gördüğümde ayağa kalktım. Yola yaklaştım. Derslik girişinin önündeki park etme yerlerine park edip arabadan inerken güneş gözlüklerini taktı. Dışarıdan gören biri ne kadar yakışıklı olduğunu düşünürdü. Günümüzün hastalığı buydu, dışı iyiyse gerisi önemli değildi. Birazda kırsın döksün, saygısız olsun, konuşmasın, özgürlüğünü elinden alsın kötü çocuk olsun yeter. Çok iyi bir şeymiş gibi insanlar kötü huylara eğiliyordu. Bu üzücüydü. İnsanları ırk, din, dil, cinsiyet diye ayrıştırdıkları yetmiyormuş gibi şimdi insanlığı kötüleştiriyorlardı. 

''Eva?'' Adam'ın sesiyle olduğum yerde irkildim. Onun bu kadar yakınıma geldiğini fark etmemiştim. Bir adım geri çekildim. 

''Adam!'' dedim. Ona karşılık verdim. Gözlüğünün arkasındaki bakışları net göremiyordum. Yarı aynalı bir camı vardı gözlüğünün konuşmak için ağzını açtığında ben önce davrandım. ''Hayır, konuşma. Fazladan iletişime geçmek istemiyorum seninle, sonuçta yeni dedikodunun açıklaması olamaz değil mi? Sevgilim (!), ses tonuma dikkat. Sevgilim (!) İnanamıyorum sana Adam. Sen ve ben. Rusya ve Amerika'nın barış imzalamasından daha zor. Bak ne güzel açıkladım. Peki sen açıklayabilir misin yağtığını?'' 

''Açıklamama gerek yok Eva. Bana şans verene kadar böyle, şimdi kimse sana yaklaşamaz. Okulda herkes senin benimle olduğunu düşünüyor. Sevgilim, ses tonuma dikkat. Sevgilim.'' dediğinde sinirle dişlerimi sıktım. Ben dalga geçerek söylediğim sözcüğü o resmen aşk ile içi dolu dolu söylemişti. 

''Birde alay ediyorsun! Çıldıracağım! Yettin anlamıyorsun. Senin benim kalbimde yerin yok.'' dediğimde aniden bana sarıldı. Bunu beklemiyordum. Donup kaldım. Nefes dahi alamıyordum, olduğum yerde kalmıştım. Kurtulmak için hamlede yapamıyordum. Adam'ın kalp atışlarını duyabiliyordum. Hızlı mı atıyordu? Heyecanlı mıydı? Onun kıyafeti benim başörtüm olmasına rağmen sıcaklığı geliyordu. Belkide benim sıcaklığımı hissediyordum. Nefes almıyordum ve kalbim adrenalin salgılıyordu. Şoka girmek şuan en kötü şeydi. Adam geri çekilip bana baktı. 

''Eva?'' dediğinde hızlı hızlı nefes almaya başladım. Ciğerlerim isyan ede ede havayı sömürüyordu. ''Eva, iyi misin?'' sorusuyla ona baktım. Gözümde tüm nefretimi ona gönderdiğimi düşünüyordum. O an duygularımı ve mimiklerimi tam kontrol edemiyordum. Bir adım aramızı açtık.

''Saygısız! Saygısız! Saygısız!'' Bağırmamla etrafımızdaki insanlar bize baktı hiçbirini umursamadım. ''Ben bunu boşuna mı takıyorum?'' başımdaki örtüyü gösterdim. ''İslamı bilmiyorsun anlarım, sonuçta insan inanmadığı dinin ayrıntılarını bilmez ama kadına saygında mı yok! Yeter ya yeter! Elini veren kolunu kaptırıyor. Sana sesimi çıkarmadım ve sende iyice sapıttın. Adam insan kendinde eksik olanı ararmış, sen şuan inancını arıyorsun inanmak veya inanmamak senin tercihin arafta kalmak berbat bir taraf seçmeye çalışıyorsun ama ben o kısmı geçtim. Ben şimdi insanlığımı arıyorum. Sende bu raddeye geldiğinde beni ara söz o zaman sana fırsat vereceğim. İnan bana o raddeye gelmek için önünde çok uzun bir yol var.'' dedim ve gitmek için hamle yaptığımda durdurdu. Bu seferde kolumdan tutmuştu. 

''Ne yapsam olmuyor. Ne istediğini anlamıyorum. Sanki benimle olmamak için bahane arıyorsun. Bu bana acı veriyor, Eva.'' derken gözlerimin içine bakıyordu. Gözlüğünü kafasının üzerinde sabitlemişti. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

''Bahane uydurmuyorum, sen sadece sabır ve saygıya sahip değilsin. Fazla bir şey değil söylerken ama icraatta çok büyük şeyler. Adam kendin beni uzaklaştırmak için her şeyi yapıyorsun.'' kolumu kurtarmak için hamle yaptım ama bırakmadı. Daha çok çırpındım. daha fazla sıktı.

''Gitmene izin vermicem. Ne kadar acı çektiğimi dinlemeden olmaz.'' sertçe kolumu çektim. Kurtulamadım. Söyledikleri ve söyleyecekleri umurumda değildi. Ona bir adım yaklaşıp ayağına tüm gücümle vurdum. O bacağındaki acıyla kolumu bıraktığında hiç düşünmeden koşarak yola atladım. Bu ise Adam'dan daha büyük bir soruna yol açmıştı. Önce lastiklerin asfaltta durmak için çıkardığı ince sesi duydum. Sese döndüğümde üzerime gelen arabanın sürücü koltuğundaki kadının panikle arabayı durdurmaya çalıştığını gördüm. İşe yaramamıştı. Araba bedenime çarptığımda onunla bir süre sürüklendiğimi hatırlıyordum. Büyük bir camdan içeri girerken vücudumda daha farklı acılar hissediyordum. En son tavandaki ışıkları görüyordum. Bedenimdeki acı zihnimi ele geçirirken son hatırladığım tavandaki ışıklardı. 



Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz.

Eva; Gelecek UmutturWhere stories live. Discover now