47. Bölüm

6.9K 477 54
                                    

Eva:

Seccadenin üzerinde otururken saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyor ve umursamıyordum. Namaz kıldıktan sonra oturmuş kalmıştım. Ellerimi açıp dua ederken dahi ağlamamıştım. Göz yaşlarım bitmiş gibiydi...

''Sabır...'' diye fısıldadım. Elimdeki tespihten bir boncuk daha kaydırdım. Bazen en güzel kaçış klasik olan yöntemlerdi. Çoğu zaman namaz kıldıktan sonra dua etmeyi atlardık, elimize geçmişten gelen tespihi almak yerine acele acele parmaklarımızla zikir çeker kalkardık. İnsan dara düşünce kaçış arardı. İnançlı biri için en güzel kaçış ne olabilirdi... Allah. 

Ben... Yapmadığım bir şeyle anılmak iğrençti. Adam ve ben... Etkileyici biri olabilirdi ama o kadar. Hayatında biri varken bana gelip yakın davranması sadece dini öğrenmek için değildi. Artık ben onu samimi bulmuyordum. Belki bana yanaşması için sebeplerden biri dinimi öğrenmekti ama bu iftira kesinlikle tek sebebin bu olmadığını gösteriyordu. Becca'yı aldatan beni aldatmayacak mıydı? İnsanlara kaba davranan bana davranmayacak mıydı? Kişisel alanıma saygı duymayan kararlarıma saygı duyar mıydı? 

''Sabır...'' bir tane daha tespih çektim. ''Allah'ım bir çıkış yolu göster, lütfen...'' gözümden düşen yaşı hızla sildim.  İnsanlar umurumda değildi, konuşurlar ve unuturlardı. Önemli olan bendim. Ne yapacaktım? Yüksek lisans mutlaka yapacaktım. New Young Üniversitesi beni kabul edecektir ama benim uzaklaşmam lazımdı. ''Allah'ım...'' ağlamama bu sefer engel olamazken yatağın üzerinde çalan telefonumu duymamazlıktan geldim. Arama bitip ikinci bir arama geldi. Yine bakmadım. Üçüncü kez arama geldiğinde tespihi seccadenin üzerine bırakıp telefonumu aldım. Yatağın köşesine oturdum.

'Dzeneta'

Gelen arama beni şaşırtmıştı. Boşnak bir arkadaşım arıyordu. Arama sonlanmadan cevap verdim. 

''Derya!'' heyecanla ismimi söyleyen arkadaşımla gülümsedim. Türkçe konuşuyordu. ''Nasılsın? Meşgul olduğunu düşündüm ama biraz vakit ayırmanı istedim.'' 

''Ah, Dzeneta hep inatçıydım.'' dedim. Sesimi ağladığım belli olmayacak tonda tutuyordum. 

''Balkan insanı olmak. Nasılsın?'' derken Türkçe bu sorunun sorulmasına ihtiyacım olduğunu fark ettim. Belki babamın gelip bana bunu sormasını -asla yanımda olup bunu sormazdı- veya gerçekten Türkiye Cumhuriyeti insanının bu soruyu samimice sormasını istiyordum. Ağlamamak için kafamı geriye attım. Kültür... 

''İyiyim, üniversite biliyorsun New Young Üniversitesi biraz değişik bir Üniversite... Yorucu. Sen nasılsın?'' dedim. Soruya ihtiyacım vardı ama şuan cevap vermek istemiyordum. Dengesizlik örneği oluşturuyordum. 

''Bende iyiyim, çok iyiyim. Aslında...'' sustu ve yürüme sesi duydum. Kapı kapanma sesinden sonra konuşmaya başladı. ''Vaktini almayayım, makalelerinden birkaçını hocama gösterdim. Hemen cevap vermedi ama sanırım rektör ile görüşmüş, Mr. Brown'un tanınmış olması New Young Üniversitesi gibi dünyayı sallayan bir üniversiteden mezun olman en önemli bakış açın Eva, biliyorum yeniden başlama Dzeneta diyeceksin ama Bosna Hersek'te seni görmek istiyoruz. Eğer kabul edersen hemen yüksek lisansına başlayabilirsin.''

''Dzeneta...''

''Derya, hayır diyeceksin ama bir düşün farlı hocalar farklı bakış açıları göreceksin. New Young Üniversitesi imkanları yok ama farklılık var.''

''Dzeneta!'' cümlesini yarıda kestim. Bir atasözü vardı. Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz! Şuan durum buydu. Artı ve eksilerini düşünecek durumda değildim. Kaçış bileti bulmuştum. ''Kabul ediyorum.''

''Hayır... Ne?'' telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. ''Tamam, benim bunu haber vermem lazım. Eva Derya Bosna Hersekte, arayacağım yine görüşürüz.'' 

Eva; Gelecek UmutturHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin