1.bölüm

12K 490 88
                                    

Güven Bana'yı okumayanlar için tekrar edeyim. Konu bütünlüğü yoktur yani gönül rahatlığıyla Son Sürat'e devam edebilirsiniz. Okumak isterseniz de tüm bölümler profilimde :)

Hatırı sayılır büyüklükteki bir evin içinde dört yaşlarındaki iki çocuğun çığlıkları yükseliyordu. Anneleri, ellerinde kaşıklar onların peşinde koşarken çocuklar yememekte kararlıydı. Aslında hiçbir zaman bu kadar zorlamazlardı annelerini. Bir öğün yemezlerse bile diğer öğün mutlaka söz dinler ve yerlerdi. Bir araya geldiklerinde ise mekân önemli olmaz her yer savaş alanına döner ve yapabilecekleri tüm yaramazlıkları yaparlardı. Aralarında yalnızca dört ay olan iki çocuktan da başka bir şey beklenemezdi zaten.

"Gece!" diye bağıran annesini duyduğunda yavaşça elindeki topu yere bıraktı küçük çocuk. Annesini fazlasıyla kızdırmıştı, küçük yaşına rağmen anlayabiliyordu bunu. İpek, sakin davranmaya çalışsa da zaman zaman hâkimiyetini kaybettiği de oluyordu. Gece, genelde annesinin tam aksi bir çocuk olarak zaman zaman huysuz olsa da yaramazlıkta kimse eline su dökemezdi. Elbette iş birlikçisi Asel hariç! O da tıpkı Gece gibi kendi annesinin tam tersiydi. Belki ten ve saç rengini almıştı ama Armin'e zıt bir şekilde cıvıl cıvıl bir kız çocuğuydu o. Babasına benzeyen karışık renkteki gözlerini kocaman açarak insanları kendine hayran bırakmaktan çekinmiyordu mesela. Henüz dört yaşında olabilirdi ancak her şeyin farkındaydı. Özellikle babasının gözlerinin içine bakarak gülümsediğini fark ettiğinde sevinçten çıldıracak gibi oluyordu. Belki de annesine benzeyen inatçılığı dışında bir de Yağız'a duyduğu hayranlığı ortaktı. Bunlar dışında annesinden çok daha güçlü bir karakter olduğu da su götürmez bir gerçekti. Yere düştüğünde bile eğer çevresinde babası yoksa hiçbir şey olmamış gibi kalkar ve yaramazlık yapmaya devam ederdi. Babası var ise iri gözleri hemen sulanırdı ve babasının kollarına koşardı. Hiç şüphesiz, Yağız minik kızının kurtarıcısıydı ve her kız gibi o da babasına aşıktı. Eh, arada sırada babasını unutup amcasının kollarında uyuyakaldığı da olmuyor değildi ancak bu sırada Yağız'ın kıskançlık yapmasına engel olacak minik bir afacan daha oluyordu. Gece...

Yıllar geçip gidiyordu belki ama onlar tek bir aile gibi yaşamaya devam ediyorlardı. İpek ve Armin birbirlerini kardeş sayarken iki adam kardeşlikten de öte duygular besliyorlardı birbirlerine.

"Bir dakika içerisinde ikiniz de masaya oturacaksınız!" diye bağıran Armin'i duyduklarında iki çocukta birbirine baktı. Genelde bu şekilde bağıran taraf İpek olurdu, bu yüzden şaşırmıştı çocuklar da. Fazla ileri gittiklerini anlamaya başlıyorlardı yavaş yavaş. Gerçi onlara göre ne yapmışlardı ki sanki? Altı üstü çorba içmek istemediğini dökerek belli etmişti Gece ve Asel de ona destek çıkarak her öğün yese bıkmayacağı makarnasını biraz etrafa saçmıştı. Dört yaşındaki yaramaz bir çocuğa yemek yedirtmekten daha zor bir şey varsa o da yaramaz iki çocuğa yemek yedirmekti. Armin ve İpek, bunu çok yakından öğreniyorlardı. Normalde Yağız ve Baran, onlara her konuda yardımcı olsalar da bugün bir iş yemeğine gitmişlerdi. Çocuklar da babalarının olmadığı bir masada kendilerinde daha fazla yaramazlık yapma hakkı görmüş olmalıydılar. Belki babaları, özellikle Baran, onların bir numaraları suç ortakları olabilirlerdi ancak otoriteleri de Gece ve Asel'in gözünde sarsılmayacak kadar sağlam ve netti.

"Yemek istemiyorum," diye mırıldandı Gece. Yaramazlık yaparak yemek yemekten kurtulamayacağını anlayıp tatlı tatlı konuşma yoluna başvurmaya karar vermişti. Kaşlarını çatan annesine ise bakmama çalışıyordu. Hiçbir zaman iştahı yerinde bir çocuk olmamıştı zaten ve bunu bilmek İpek'i yaralıyordu içten içe. Kendi suçu olduğunu düşünmeden edemiyordu. Gece daha annesinin karnında yedinci ayındayken gelmişti dünyaya. Üstelik İpek'in Baran'ı dinlemeyip tek başına araba sürmeye kalktığı bir günde. Kaza yapacağını anladığı sırada kendini çok fazla kasmıştı ve arabayı çarpmaktan kurtarsa da sancıları başlamıştı. Neredeyse kaza yapmasına neden olacak aracın sürücüsü İpek'e yardım etmiş ve hastaneye götürmüştü. Aldığı telefonla hastaneye koşan Baran olan biteni öğrendiğinde önce adama yumruk atıp kavga çıkartmış, sonra da polislere ifade vermek zorunda kalmıştı. Hem oğlunun hem de karısının durumlarının iyi olduğunu öğrendikten sonra da İpek'e kızmıştı. Hiç şüphesiz Baran'ın yaşadığı en zor günlerden biriydi o gün. Yağız ve Armin'in desteği olmasa her şeyin daha da beter olacağını biliyordu. Dile kolay, tek ailesiydi onlar. Tek tesellisi, kızı gibi sevdiği Asel'in de erken doğmuş olmasına rağmen çok sağlıklı bir bebek olmasıydı.

Son SüratHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin