Salona geçtiğimde Selin tam koltuğa oturacakken omzundan çevirip, merdivenlere doğru ittim. "İkindi namazını kılmadık." dediğimde kafasını salladı.

××××

Namazları kılmıştık. Yemekleri de yemiştik. Şimdi de İnception'u izliyorduk. Selin cipslere gömülmüştü. Hazar telefonuyla mı uğraşıyordu, yoksa film mi izliyordu belli değildi. Bense araftaydım. Arada düşünüyordum, arada filme bakıyordum.

"Allah!"

Hazar aniden bağırıp ayağa kalkınca, Selin de ben de yerimizden sıçramıştık. Parmağımla damağımı kaldırdığımda Hazar telefona bakarak volta atıyordu.

"N'oldu?" diye sordu Selin, filmi durdurarak.

"Mete mesaj attı." dedi Hazar. Hey Allah'ım! Atmış da ne olmuş?

Deli oluyordum. "Ay ne diyeceğim?" diye yakınıyordu Hazar. Gözlerimi devirdim. Ne vardı bu kadar heyecan yapacak?

"Ne demiş?" deyip ayağa kalktı ve Hazar'ın yanına gitti Selin. "Napıyorsun, diyor. Ne diyeceğim ya?" dedi Hazar.

Gözümün yanıyla ona baktım ve gözlerimi tekrar devirip pause edilmiş televizyona bakmaya devam ettim. Ben bu işlerden elimi eteğimi çekmiştim, Allah'ın izniyle. Hıh.

"Kızım, saçma mısın, nesin? Çocuk napıyorsun, demiş. Atom nasıl parçalanır dememiş ki! Neyin heyecanı bu? Oturuyorum, sen? yaz." dedi Selin. Aman, sen çok biliyon Selin.

"Ay, diyorum o zaman." diye bağırdı Hazar. Sinirle konuştum.

"Deme Hazar. Cevap vermek farz mı? Konuşmazsan ölmezsin. Esirge kendini, yazma bir şey." dediğimde Hazar bana göz ucuyla bakıp gözlerini devirdi ve koltuğun bir yanına kendini, bir yanına da telefonunu attı.

Hazar'ın telefonundan bir mesaj sesi daha geldiğinde kafamı çevirip yüzüne baktım. Uzanıp telefonu aldı.

"Soru işareti atmış." dedi Hazar. Ellerimi koltuk kenarlarına dayayıp ayağa kalktım ve sinirle konuştum.

"Ben uyarımı yaptım mı? Yaptım. Yanlış, dedim mi? Dedim. Peki sizce artık bundan yükümlü müyüm? Değilim. Neden? Uyarımı yaptım ve işi tamamen sana bıraktım. Yanlış olduğunu biliyorsun, yapmaman gerektiğini de biliyorsun. Karar sende." dedim ve merdivenlere ilerledim.

Ah! Aptal kafam! Keşke Buğra'yla konuşmasına da engel olsaydım. Neden olaylar olurken, yanlışlığın farkına varamıyordum da, sonradan pişman olduğumla kalıyordum. Allah'ım! Konu Buğra olduğunda sürekli taviz veriyordum. Bazen farkında dahi olmadan. Resmen onunla mesajlaşmıştım ya ben! Hâlâ o konuya takıktım. Çünkü olmaması gereken bir şeydi. -Allah'ım affet.-

Şimdi de bu olay vardı. Sanki Hazar olunca haramiyet ortadan kalkıyordu. Hazar, taviz verdiği için böyleydi belki de. Her neyse.

Düşüne düşüne merdivenleri bitirmiştim. Banyoya girip abdest aldım. Akşam ezanına yarım saatten az kalmıştı. Kur'an okuyabilirdim!

BUĞRA

"Ya oğlum bak, düdük gibi durmadı değil mi? Doğruyu söyle?"

Murat'a damatlık bakmak için çarşıda fellik fellik dolaşırken Damat mağazasına girmiştik. Damat'ta damatlık arıyoruz, ne ironi ama(!)

"A-aa! Ayıp ediyon beni kayıp ediyon başkan! Sen benim ne zaman yalan söylediğimi gördün? Yappısyahuşuklu olmuşsun yeminle." dediğimde elimle ekürümün omzunun tozunu silkeledim. Aynada tipine bakıyordu.

"Lan sen büyüdün de damat mı oldun? Aguju guju. Daha ufacıktın, sümüğünü falan yerdin sen. Şimdi şu tipine bak. Evrime inanmalı mıyım?" deyip sırıtırken elimle omzuna vurdum.

KuleWhere stories live. Discover now