Episode 32. "The three of us."

4.1K 259 164
                                    

Duygu yoğunluğu patlaması, piçuv! Son kısımları yazarken ağladım.

İyi okumalar majesteler! 

Bölüm şarkısı "Ayşe Saran - Bu Şehirde."

Bölüm 32. "Üçümüz."

'Yaşamak dört nala şimdi, korkudan kapanmış gözlerimle.

Yaban çiçekleri gibi, rüzgarla savruldum bu şehirde.'


Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Korku, heyecan, telaş? Zihnim birbirine girmiş gibiydi. Her şey çok karmaşık geliyordu. Dünyanın en güzel duygusunu yaşayacakken aynı zamanda da acı çekiyordum. Cennet cehennem. Tam olarak araf.

Peki neden yandığımı daha çok hissediyordum?

'Çünkü bebeğinin sağlıklı olacağından eminken, aynı şey Zayn için geçerli değil.'

Nasıl davranmam gerekiyordu? Sakin mi kalmalı mıydım yoksa yaralı bir hayvan gibi etrafa saldırmam gibi gerekiyordu? Hangisi beni bu yakıcı histen kurtarırdı?

Yoğun bakımın önünde, Zayn'nin yattığı odaya camdan bakarken bunları düşündüm. Elim istemsizce karnıma gitti. Bu olamazdı. Yaşayacak çok şeyimiz vardı. Bu kadar çabuk değildi.

"O'nu görmek istiyorum." dedim ve sesim boş koridorda yankı yaptı. Niall beni duymuştu. "Arabell." "İtirazların umurumda bile değil." dedim. Sabit bir noktaya bakıyor ve içimdeki ağlama isteğine rağmen sesimi stabil tutmaya çalışıyordum. "Yaser Amcalar birazdan burada olacaklar," dedi. "Hem bebeğin için oraya girmen iyi olmayabilir." Başımı kaldırıp Niall'a baktım. "Edeceğin itirazların zerre umurumda olmadığını söylemiştim. Yardım etmeyeceksen git." Derin bir nefes alıp ofladı ve "Ailecek manyaklar." diyerek lobiye yürümeye başladı.

Bir süre sonra yanıma geldiğinde, yanında doktorda vardı. "İçeri girmek istiyorum." dedim. "İçeri girmem gerek." Doktor derin bir nefes aldı; biliyordum, benim içeri girmemin iyi olmayacağını söyleyecekti ama onu dinlemek istemiyordum. Ortalık kalabalıklaşıp ailelerimiz gelmeden, O'nu görmem gerekiyordu.

"Bayan Malik, oraya girmeniz sizin için iyilik tesir etmeyecek. Durumu netleştiği zaman, biz size haber vereceğiz." "Ne dediğin şu an umurumda değil." dedim bütün saygı duvarlarını buldozer gibi yıkarak. "Benim kocam, doğacak çocuğumun babası içeride can çekişiyor ve benim onu görmem gerekiyor. Bunun ne anlama geldiği anlamında en ufak sikik bir bilgiye sahip olmadığını bildiğim için, şimdi sus ve oraya girmemi sağla." Gözlerine sert bir bakış attım. "Hemen."

Bu kadar kaba olmak yapacağım bir şey değildi ama şu an ne hissetmem gerektiğini bile kestiremezken ağzımdan çıkanların bilincinde dahi değildim. Sesim robot gibi çıkıyor, gözlerim ruhsuz bakıyordu ama o yoğun bakıma girmeliydim. Girmem gerekiyordu.

Doktor Niall ile bakıştı ve en sonunda nefesini dışarıya vererek "Sizi hazırlaması için iki hemşire göndereceğim." deyip yavaşça uzaklaştı.

Hemşireler yanıma gelip üzerime mavi önlüğü giydirip başıma galoş tarzı şeyi geçirdiklerinde, titriyordum. "En fazla 10 dakika." dedi daha yaşlı olan hemşire. "Seni hemen burada, kapının önünde bekliyor olacağız. Kötü hissedersen, seslen." Gözleri yumuşak bakıyordu ve tuhaf bir şekilde bana güven vermişti.

Kayar kapılar açılmadan önce geriye dönüp baktım. Bizim çocukların hepsi oradaydı. Rose bile. Harry ona sarılmıştı. Liam Hannah'a, Louis Eleanor'a.

Kollarım titredi.

Beni saracak neden kimse yoktu?

Derin ve güven verici bir nefes alıp açılan kapıdan içeri girdim. İşte, oradaydı ve şu ana kadar onu gördüğüm en savunmasız şekilde yatıyordu. Makinelerden gelen ince ve tiz sesler kulağımı tırmalıyordu. Yattığı yatağa yavaş adımlarla yaklaştım ve çekingen bir tavırla elini tuttum. O uzun şekilli elleri bile çizik içindeydi.

Never Been Hurt || A New LifeWhere stories live. Discover now