Episode 29. "The broken glasses."

5K 352 68
                                    

Bayramınız mübarek olsuun. Bol etli günler dilerim. *-*

Bölüm 29. "Cam kırıkları."

Yavaş yavaş sonbahara giriyorduk. Bunun en büyük habercisi artık estiğinde üşüten rüzgardı. Hava hafif esintiliydi, güneş batalı çok olmuştu. Saat akşam dokuz buçuğa geliyordu. Tartışmak için iyi bir zamandı.

Emin adımlarla eve doğru giderken, bir yandan da elim çantamda, evin anahtarını arıyordum. Elim büyük anahtarlığı kavrayınca onu zor uğraşlar sonunda çekerek dışarı çıkarttım. Kilide anahtarı sokarken, eminliğim biraz azalmış gibiydi.

Kapıyı arkamdan yavaşça kapatıp içeri göz gezdirdim. Arabasının anahtarı vestiyerde duruyordu. Bu gün giydiği ayakkabılar kapının önünde çıkarılmış bir vaziyetteydi. Anlaşılan evdeydi. Kapının önüne gelip beni karşılamasını, bu gün yaptığı öküzlük için özür dilemesini bekledim, beklentim havada asılı kaldı.

Kaşlarımı çattım, çantamı vestiyere asıp ayakkabılarımı çıkardım. Salona girdiğimde, içeride oturduğunu gördüm. Son derece rahattı, ayak ayak üstüne atmış, sigarasını içiyordu.

"Evde sigara içmek yoktu." Dedim karşısındaki tekli koltuğa otururken. "Sigara içmek istiyorsan, bahçe ya da üst kattaki balkonu tercih etmen gerekiyor." "Sıradan olmayan günler bu kurala dahil değil." Dedi ve bir nefes çekip bana doğru üfledi. Öksürme isteğimi içeride sakladım. "Bu günün sıradan olmaması nedir peki?" dedim kaşlarımı çatarken. Bu rahatlığı, beni çok rahatsız ediyordu. Rahatsızlığımın dışarıdan görünmediğini umdum.

Suratında çarpık bir gülüş, sigaranın yanan ucunu önündeki kül tablasına bastırıp söndürdü. Geriye yaslanıp bir kolunu arkaya attı. "Bu gün," dedi. "Benden özür dileyeceğin gün."

"Ne?" dedim gülerken. "Neden bahsediyorsun?" "Suçlu değilim." Dedi gözlerini, gözlerimin en derinini görmek ister gibi benimkilere dikerken. "Doğru olanı yaptım, bu sefer özür dilemek yok." O'nu tanıyordum. Bir patlama anının öncesini yaşıyorduk. 

"Ne demek 'suçlu değilim'?" diyerek ateşe körükle gitmeye başladım. "Karısının yanında başka bir kadın için kavga eden erkek nasıl suçlu olmaz?"

Birkaç saniyelik sessizlik yaşadık ve bu süre boyunca sürekli gözlerime baktı. Korkuyordum.

"Suçlu olduğumu mu düşünüyorsun?" dedi yavaş ve sakin bir sesle. Mayın tarlasında gibi hissediyordum. Söylediğim her söz, attığım bir adıma eş değerdi ve patlamak istemiyorsam, kontrollü davranmam gerekiyordu.

"Evet," dedim titreyen sesimle. Dudağını büzüp başını hafifçe salladı. Gözlerini önündeki fiskosun üstündeki içi su ve çiçek dolu vazoya dikmişti. "Düşüncelerine göre, şimdi senden özür dilemem gerekiyor." Başımı yavaşça salladım. "Evet." dedim tekrar. Oturuşunu dikleştirip fiskosun üzerindeki vazoyu eline aldı. Küçük ama ağırdı. Tozunu alırken zorlandığım aklıma geldi.

"Hatayı hiç kendinde aradın mı?" dedi aynı sakinlikle. "Nasıl?" dedim yutkunurken. "Yani, ben neden böyleyim de sürekli kavga ediyoruz, adam gibi iyi gittiğimiz bir gün yok diye?" Titrek bir nefes çektim. "Hayır." Güldü. Alaylı bir gülüştü. "Ama ben aradım."

Birkaç saniye bana baktı ve ayağa kalkıp büyük bir bağırtıyla elindeki su dolu vazoyu fiskosun üzerine attı. Su ve cam parçaları etrafa dağılırken istemsiz bir çığlık attım ve refleks olarak kollarımla yüzümü kapattım.

"Her kavga edişimizde, her seferinde istisnasız hatayı hep kendimde aradım!" Bağırıyordu. Boğazımdan bir hıçkırık dışarı çıkmaya yöneldi ama engelledim. "Ama hayır!" dedi. "Hatanın kaynağı başından beri belliydi zaten!" Kollarımı çekip yüzüne baktım. Ateş gibi gözlerle bana bakıyordu. Gözlerimi görünce yüzünde garip bir ifade belirdi.

Never Been Hurt || A New LifeWhere stories live. Discover now