Resmen level atladım be, dünyaya yeni bir gözle +15 uzunlukta bakıyorum.

Az önce seke seke gelen ben değilmişim gibi ciddi adımlarla -ciddi dediğime bakmayın, düşmemek için kafamı yerden kaldıramıyorum- okula giriş yaptım.

İlk fark ettiğim'Kim bu, öğretmen mi acaba? Okula yürüyerek gelen öğretmen mi olur la' bakışlarını yakalamıştım. Fakiriz bizde kendimize göre. Siz durun, ben o yarım metre eteklerle gününüzü göstereceğim.

Gayet cool adımlar atarken önümden hızla geçen arabayla adeta yerime çakılı kaldım. Ezilecektim olum.

Az ileride bulunan park yerinde duran arabadan 1.80-85 boylarında yiğit bir delikandı indi. Ehehe, kesin meslektaşım bu. Alırım ben bunu.

Tatlı gülümsemesini etrafa saçarken öğrencilerin selamını alırken bakışları etrafı taradı ve beni gördü. Resmen gözlerinde şimşekler çaktı herifin, yüzüne bir aydınlanma geldi.

Bae Joohyun nasıl bir caziben car heyt be adam eridi, eridi.

Yönünü bana çevirip hızla gelirken başını hafifçe eğdi ve selam verdi.

Selamına karşılık bende aynı hareketi tekrarladım ve tatlı bir gülümseme yolladım.

" Okula yeni stajyer geldiğini bilmiyordum.Hoşgeldiniz."

Stajyer? Ben? Off bir aşkın daha sonuna geldik.

"Yeni stajyer gelmediği için bilmiyorsunuzdur. Ben okulun yeni edebiyat öğretmeni Bae Joohyun."

"Ah, o kadar genç duruyorsunuz ki  öğretmen olmanıza ihtimal veremedim. Bende Park Seo Jun. Tarih öğretmeniyim."

Hafifçe gülümsedim. Adam resmen bana yürüyor şu an.Hem de bu kadar çabuk.Nefes alsa yeter felsefesinde demek ki.

Birlikte okulun merdivenlerinden çıkarken arkamdan bir kızın "Tarihçiye bakın. Hemen yeni hocanın yanına gitmiş." dediğini duydum.

Hemen ardından gelen"Yeni oyuncağını bulmuş işte.Bunu da ingilizceci gibi kullanıp atar." cümlesiyle aniden başımı sesin geldiği yöne çevirdim.

Üç kız ve iki erkek banka oturmuş konuşuyorlardı. Gayet gevşek duran bu kişilerin öğrenciden çok sokak serserisinden kalır bir yanı yoktu. Bakışlarımı üzerlerinde gezdirip yüzlerini aklımda tutmaya çalıştım.

Oyuncak ve kullanıp atmak ha? Savrulun okulun en yeni cadı öğretmenini karşınıza aldınız be!

~~~~~~

Son teneffüs neredeyse ölecektim sanırım. Ayağım topukluların içinde can çekişiyordu ve uykusuzluktan beynim zonkluyordu. İlk gün olduğu için şanslıydım. Bu halde ders anlatmak zulüm olurdu resmen.

Okulda müdür dahil her hocayla tanışmış ve haklarında az çok fikir edinmeye çalışmıştım. Mesela iki, üç bayan hoca dışında hepsi beni sinsice süzmüştü ve gruplarında hakkımda ölümüne dedikodu başlatacaklarına emindim. Kalanlardan ise bana samimi gelen olmamıştı.

Erkek tarafından ise baya süzülmüştüm. Bir hoca hariç diğerleri orta yaşlı ya da gençti. Ama okulun en genç hocası olma bayrağını ben sırtlamıştım. Seo Jun ise teneffüslerde peşimden ayrılmamış ve gerçekten kene gibi yapışmıştı. Bu adam zamanla beni deli edecekti sanırım.

Ders programımı baktığımda son dersin rehberlik olduğunu gördüm.
Çantamı omzuma takarak oturduğum koltuktan kalkarak ceketimi elime aldım.

"Nereye gidiyorsun Joohyun-ssi daha zilin çalmasına beş dakika var."

"Hangi sınıfın rehberlik öğretmeni olduğumu öğreneceğim ve biraz okulu gezmek istiyorum." diyerek ilk aklıma geleni söyledim. Yoğun kahve kokusu ve sürekli birbirine akıl vermeye çalışan öğretmenler beni oldukça usandırmıştı.

İki adım attıktan sonra babetlerimin olduğu poşeti almak için tekrar dönüp dolabıma yöneldim. Hızla poşeti alıp daha fazla insanla muhattap olmamak için resmen uçarak çıktım sınıftan.

Son sınıflardan birine öğretmen olmam günün son darbesiydi sanırım. Ya da ben öyle sanıyordum. Sınava kafayı takmış ve son yılın verdiği gevşeklikle oldukça hazırcevap ve gereksiz bir sınıf en son istediğim şeydi gerçekten.

Topuklularımı vura vura merdivenlerden çıkarken neredeyse ağlayacaktım. Ayaklarım sızlıyordu ve sınıf en üst kattaydı. Son kata yaklaştığımda artan sesle merakıma yenik düştüm ve iki iki merdivenleri çıkarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Koridorun diğer tarafında gereksiz bir kalabalık görünce adımlarımı hızlandırdım. İlk gördüğüm şey yakasına yapışılmış bir çocuğun duvara yapıştırılmasıydı. Ah pardon, yapıştırma az kalır bence şu an çocukta sırt diye bir şey kalmamıştı.

"Ah, Tanrım! Lütfen ama." diye mızmızlanarak yerimde zıpladım resmen. Hemen ciddi bir hal alıp kalabalığa yöneldim.

"Ne oluyor burda?! Okulun ilk günü kavga mı ediyorsunuz?!!!" diye oldukça yüksek sesle bağırmaya çalıştım. Ama sadece çalıştım yani, sona doğru sesim çatallaştı ve susmak zorunda kaldım. Bari öğrencilerime rezil olmayaydım iyiydi.

Olsun, yinede beni ciddiye alan birkaç kişi sınıfa yönelirken pis pis sırıtasım geldi. Otorite budur beee!

Ama havam sadece üç saniye sürdü çünkü onlarda kafalarını kapıdan uzatarak izlemeye devam etti.

Sinirle elimde poşeti sallaya sallaya duvara yapışmış ve onu tutan iki ergeme yöneldim. Tabii beni hiç ciddiye almadılar da neyse.

"Çabuk bırak çocuğu! Az önce ne oluyor diye sordum. Okulun ilk günü derdiniz ne!"

Ben avaz avaz bağırırken çocuğun tek yaptığı boş bir ifadeyle yüzüme bakmaktı.

Hızla elimi çocuğun elinin üstüne götürdüm. Niyetim elini çekerek duvardaki çocuğu ondan kurtarmaktı. Ama elim eline değdiği anda elini ani bir harekle ve oldukça sert bir şekilde çekti.

"Adın ne senin?" dedim garip hareketine karşı kaşlarımı çatarak. Ama o tekrar yüzüme bakmaya devam etti. Ah bu velet ilk dakikalarda bana oyuncak diyen gruptandı.

"Adın ne?" dedim tekrar ve bastıra bastıra.

Arkadan gelen cırtlak bir ses "Taehyung." dedi.

Gözlerimi kırpmadan çocuğa bakarak "İlk gün diye disipline göndermeyeceğim seni. Ama gözüm üzerinde, davranışlarının farkına var. Bir daha asla böyle bir olay görmek istemiyorum. Anlaşıldı mı?" dedim sona doğru kelimeleri vurgulayarak. Şu an tek istediğim beni onaylayıp özür dilemesi ve benimde cici gülümsemi takınıp ona öğütler vererek yılın en minnoş hocası olmaya aday olmaktı. Ama evrene yolladığım mesajlar Kenan Evren'e gidiyor sanırım çünkü bunun tam tersini yaşamam olanaksızdı. ( Bu nasıl Koreli dediğinizi duymamış gibi yapiciim heheehe) 

Çocuk bana sanırım evrenin, hatta insanlığın görebileceği en güzel ve en sinsi sırıtmayla baktı. Noluyo be diyerek gözlerimi pörtlettiğimde bana yaklaştı ve kulak hizama geldiğinde fısıldadı.

"Gömleğinin düğmesi açık ve manzaranın ne kadar iç açıcı olduğunu bilemezsin, hoca." dedi.

Resmen gözlerim açılabilecek en doğal sınırlarına ulaşırken yüzümün o kadar pudraya rağmen kıpkırmızı olduğuna emindim.

Ah seni velet!!!

The Bad Boy | KTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin