"Israr ediyorum."

"Adal lütfen ısrar etme kabul edemem. Elbisenin ne kadar pahalı olduğunu ikimizde biliyoruz. Haftalardır evdesin, işe de gitmiyorsun. Kabul edemem, lütfen daha fazla ısrar etme. Bu elbise küçük bir hediyeden daha fazlası..." Kutuyu tamamen Adal'ın kollarının arasına bırakıp bir adım geriledim.

Göğsüne yaslı kutuyla öylece dikilirken kaşları çatılmıştı. Birkaç saniye gözkapaklarını irislerinin üzerini örtmesi için kapattı. Gözlerini açtığında ise irislerinde hiçlik vardı. "Parti için giyecek kıyafetinin olmadığını ikimizde biliyoruz. Günlük kıyafetlerinden birini giyip aşağı inmeyi düşünüyorsan partinin yıldızı olmaya hazır ol. Bu elbiseyi giyersen değil, giymezsen ilgi çekeceksin ve partinin odak noktası, konuşulan kişisi olacaksın. Buna hazır mısın?"

Adal en az bakışları kadar duygusuz olan sesiyle telaffuz ettiği cümlelerin haklılığı altında ezilirken ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Günlük kıyafetlerimden birini giyip Adal'ın aldığı maskeyi takıp on, on beş dakika Eda'ya gözüktükten sonra odama dönmeyi planlıyordum. Kalabalık ortamları özlemiş olsam da içinde bulunduğum durum bunun çokta doğru olmadığını söylüyordu. Partide ilgi odağı olmak isteyeceğim son şey bile değilken kararsızca kutuya baktım. Bakışlarımı fark eden Adal'ın gözlerinden geçen ışıltıyı görürken beni doğru yerden yakaladığını anlamıştı.

"Parti için birkaç saatliğine giy, partiden sonra iade ederim elbiseyi."

Adal beni ikna etmek için yeni kelimelere yelken açarken başaramadığını söylesem yalan olurdu. Hala karşı çıkıp kabul etmemem gerektiğini söyleyen bir yanım vardı ama kabul etmemi söyleyen sesin yanında minicik kalmış, neredeyse görünmez olmuştu.

"İade edeceksin?"

"Edeceğim." Adal söz verir gibi her harfi sırayla ağzından yuvarlarken ikna olmuştum bile.

"Ama etiketi yok nasıl iade edeceksin?" Aklımdaki soruyu doğruca dile getirirken göz kırptı.

"O iş ben de merak etme sen."

Paketi tekrar bana doğru uzattığında kararsız bakışlarım hala paketin yüzeyinde dolaşıyordu. Adal'ın sabırsızlandığını fark ettiğimde daha fazla dikilmeyerek paketi almak için hamle yapmıştım ki ellerim Adal'ın ellerinin üzerine kapandı. Bakışlarımız kesişirken Adal'ın irislerinden geçen duygu seli başımı döndürmüştü. Bir benzeri selin benim irislerim akarak geçtiğine eminken elimi biraz daha kendime doğru kaydırarak kutuyu kucakladım. Bir adım gerileyerek aramıza mesafe koyduğumda, "Teşekkür ederim," diye mırıldandım. Bilinçsizce yaptığım hareketimin ben de uyandırdığı duygular altında ezilirken Adal daldığı bir rüyadan uyanır gibi irkilerek kafasını salladı.

"Hediyemi geri çevirmediğin için ben teşekkür ederim," dedi. Ardından saatine bakarak, "Eda'nın gazabına uğramak istemiyorsan hazırlansan iyi olur," diyerek ekledi.

Saatin kaç olduğunu merak ederken, kitabın sayfaları arasında ne kadar vakit öldürmüştüm bilmiyordum ama aşağıdan gelen telaşlı sesler partinin başlamasına az zaman kaldığını söylüyordu. Her saniye paketin bileklerime uyguladığı ağırlık artarken, ağır olan fiyatı mıydı yoksa Adal'ın beni her konuda bu kadar ince düşüncesi miydi? Yoksa her ikisinin ağırlığı mıydı bilmiyorum ama kutu sanki saniyeler içinde daha da ağırlık kazanmış tüm hissettiğim duyguları içine alarak ağırlığıyla bileklerimi mümkünmüşçesine biraz daha zorlamaya başlamıştı.

"Hazırlanırım şimdi."

Elimdeki paketin manevi ağırlığı bileklerimi acıtırken onu yatağın üzerine bıraktım. Tekrar Adal'a döndüğümde sol eliyle saçlarını karıştırarak, "O zaman kolay gelsin," dedi.

KAÇAK & KAÇIK | TAMAMLANDI Where stories live. Discover now