Sezon Finali - 56.Bölüm "Sürpriz"

Start from the beginning
                                    

Allah'tan memurlar Ahmet babalardan telefonları almışlardı da annemler ortalığı ayağa kaldırdıklarında onlara haber vermek isteseler bile veremeyeceklerdi. Kaan'ın kulağına giderse bu durum, kaçmayı bırakır hasta haliyle beni kurtarmaya kalkışırdı.

"Nasıl girdiniz siz içeri!" diye sinirle soru sordum. Şimdilik pek öldürecek gibi bir halleri olmadığından kendimi rahatlatmak için konuşacaktım.

Bu soruyu duvarın bir kenarına sinmiş silahının namlusuyla oynayan adam cevap verdi. "Sana ne?"

"Sizin ananız bacınız yok mu be! Böyle kötü işlere bulaşacağınıza evinize helal ekmek götürün."

Adamlar bana cevap vermediğinde güvenlik kameraları görüntülerini izlemeye başladım. Benim yokluğumu ne zaman farkedeceklerdi bilmiyordum. Masada uzun süre sohbet ettiler, yeri geldi kahkaha attılar. Ben ise onları izlerken bir yandan da yokluğumu farketmeleri için dua ediyordum.

Telefon melodisiyle kulağımı yan duvardaki adama verdim. Beni kucaklayıp getiren herifti. Telefonu açıp "Ne zaman çıkalım?" diye sordu. Beni buradan götürecekler miydi yoksa öldürüp kaçacaklar mıydı?

"Arkada hâlâ Özkan'ın adamları var. Siz onları halledin ve bize haber verin. Acele edin."

Başka bir şey söylemeden telefonu kapatıp cebine attı. Beni öldürüp kaçacak olsalardı çoktan beni öldürmüş, girdikleri gibi de çıkmış olurlardı. Beni de yanlarında götüreceklerdi.

"Nereye götüreceksiniz beni?"

Daha önce hiç konuşmayan uzun sakallı adam tenezzül edip cevap verdi.

"Ölünü bulamayacakları bir yere. Anlayacağın, mezarın bile olmayacak patroncuk."

Mezarımın bile olmayacak olması ağır gelmişti. Cevap veremeden başımı çevirdim ve annemleri izlemeye devam ettim. Hâlâ niye fark etmiyorlardı? Oysa anneme hemen geleceğimi söylemiştim. Biraz daha yokluğumu fark etmezlerse arka taraftaki korumaların tamamı ölecek ve ben de beni asla bulamayacakları bir yerde öldürülecektim. Cesedimin dahi bulunamayacak olması, beni korkutuyordu. Bir mezarım olmayacak, tüm ailem boş bir mezar başında ağlayacaktı. Küçücük bir damla yanağımdan düştüğünde hemen şalıma yanağımı sildim. Bu canilerin yanında ağlamayacaktım. Varsın mezarım olmasın, ama bu adamların karşısında böyle ağlamayacaktım.

Anneme bakıp "Hadi artık," dedim. Tam o sırada annem salona şöyle bir göz gezdirdi. Daha sonra Akif'e bir şeyler söyledi. Beni görememiş ve Akif'e sormuş olmalıydı. Ve Akif ayağa kalkıp masadan uzaklaştı. Akif'in beni bulmaya çalıştığını düşünerek diğer kameralarda Akif'i aradım. Bir başka kamerada bulduğumda tuvaletlerin olduğu koridora doğru ilerliyordu. Bir yandan da telefonunu çıkarmış kulağına götürüyordu. Bu sırada telefonum çalmaya başladı. Hemen telefonumu alan adama baktım. Telefonumu çıkarıp ekranını bana çevirdi. Akif beni arıyordu. "Ver o telefonu bana!" diye bağırdığımda "Bize bu söylenmedi," dedi ve telefonu elinden bırakıverdi. Telefonun ekranı paramparça olsa da hâlâ yerde titreyerek çalıyordu. Ayağıyla telefonu ezmesiyle telefonun sesi de kesilmişti.

"Seni var ya!"

"Daha yeni başlıyoruz, hemen bu kadar sinirlenme."

Tekrar kamera görüntülerine döndüm.
Gördüğüm kadarıyla Akif bana ulaşamayınca soluğu Eray'la Deniz'in yanında almıştı. Kameradan oldukça uzak olsalar da Eray ve Deniz'in de beni aramaya başladığını görebildim. Hepsi farklı yerlere dağıldığında Akif'in olduğu kameraları takip ettim.

"Seni aramaya başladılar." diyen adamın sesinde az da olsa endişe sezer olmuştum. Hemen telefon açıp "Acele edin, az kaldı buraya gelmelerine. Beş dakikaya çıkıyoruz, elinizi çabuk tutun!" diyerek gözlerini ekrandan ayırmadan bağırdı.

İKRAWhere stories live. Discover now