47.Bölüm "Kes sesini!"

28.9K 1.5K 230
                                    

Korkuyordum.
Çok fazla korkuyordum. Her şeyi elime yüzüme bulaştırmaktan,  Kaan'ın güvenini boşa çıkarmaktan, onu oradan çıkaramamaktan...

Ama bu korku beni güçsüzleştirmiyordu artık. Gün geçtikçe silahım haline geliyordu. Korku beni yapmam gerekenler için harekete geçiriyordu.

Patronla olan görüşmelerde kendime olan güvenim gelmiş, bir Vardaroğlu  gibi davranmaya başlamıştım.

Rahatlığımın bir sebebi de Alp'ti.
Artık Patron'la olan görüşmelerde o da yanımda oluyordu. Bir hafta içinde iki gece  Alp ve beni evlerimizin önünden alıyor ve gözlerimizi bağlayarak yine aynı depoya götürüyorlardı. Deponun yerini beni takip eden  Özkan'a sorduğumuzda her seferinde minibüsün bir anda kaybolduğunu ve takip edemediğini söylüyordu. Yani depodayken oldukça savunmasızdık.

Bu gece de teslimat gecesiydi. İhtiyarın isteği üzerine Ayhan beyin satın aldığı yüzlerce arabanın bir kısmı bugün İstanbul sınırına karadan girecekti. İstikameti ihtiyarın isteğine göre yapmıştık. Rotayı o belirlemiş, biz de yurtdışından arabaları özel olarak almaya giden şoförlere yol güzergahını iletmiştik. Aslında firma, lüks arabaları kendi gönderiyor olsa da ihtiyar yapacağı yükleme için kendi şoförlerimizi  münasip görmüştü. Daha rahat bir yükleme istiyordu ki bizim şoförlerimiz bu olanağı ona sağlayacaktı. Bu şoförlerin gözünde ben şirketim üzerinden tıpkı Kaan gibi uyuşturucu  taşıyıcılığı yapacaktım. Ağızlarının sıkı olması bizim için ayrı bir öneme sahipti. Biz Kaan'ın ve şirketin suçsuzluğunu ispat edene kadar polisin bu işten haberinin olmaması gerekiyordu.

Limandan ülkeye  sokulan araçlar polis tarafından nasıl yakalanmıştı onu da şimdiye kadar bir türlü çözememiştik. Kaan'ın düğün gecesindeki yüklemeden haberi yoktu ve kendi arabalarını ihbar etmiş değildi. İhtiyar da kendi işini bombalamadığına göre bu teslimat işini ayrıyeten bilen ve polise haber veren biri vardı.

Bugünkü teslimatta planladığımız  ise ilk teslimatta polise ihbar etmemekti. Çünkü patron o günkü gibi kaçıp işin içinden çıktığında bu sefer içeri giren kişi ben olacaktım. Patronu içeri attırıp  Kaan'ı kurtarmanın tek yolu ise önce Kaan'ın o teslimatta hiçbir parmağı olmadığını kanıtlamaktı. Bunu da hâlâ nasıl yapacağımızı bilmiyorduk. Bir hafta içinde yaptığımız tek şey Alp'le beraber ülkeye girecek arabaların rotasını ihtiyara göre ayarlamak ve ağzı sıkı olan şoförler bulmak oldu.

İlk teslimat tam ihtiyarın isteğine göre olmalıydı ki biz onun güvenini kazanırken aslında Kaan'ın suçsuzluğunu ispatlamak için süre kazanmış olmalıydık. O yüzden bugün yapacağımız en önemli iş
sorunsuz geçen bir uyuşturucu kaçakçılığıydı. Yurt dışında mola veren tırlardaki araçlara yüklenen uyuşturucuları sağ salim Türkiye'ye sokup ihtiyara teslim etmekti.

Ofis telefonunun çalmasıyla kendime geldim. Ne kadardır gece olacak teslimatı düşünüyordum bilmiyordum. Duvardaki saate baktığımda saatin ikiye geldiğini gördüm. Telefonu açıp "Efendim Hare." dedim tırların içindeki araçların uyuşturucuyla yüklü olduğunu ve Türkiye sınırına doğru geldiklerini düşünerek.

"Ahmet Bey'in odasına çağırdılar." dediğinde sesindeki memnuniyetsizliği  çözememiştim. Oysa son günlerde işinden ve yeni yerleştiği evinden oldukça memnundu. Hatta hayata tebessüm bile eder olmuştu.

"Tamam." diyerek telefonu kapattım ve pardesümü üzerime geçirip çantamı yanıma almadan odadan çıktım. Masasında dalgın bir şekilde oturan Hare'nin yanına ilerleyip masasının önünde durdum.

"Hare, bir sorun mu var?" diye sorduğumda başını kaldırıp düşünceler arasında boğuşan gözleriyle bana baktı. Söyleyip söylememek arasında kararsız kalmıştı. "Söyle," diyerek direttiğimde elindeki kalemle oynarken kısık sesle "O geldi yine." dedi.

İKRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin