"Ha?"

Yüzümdeki aptal ifadeye gülmüştü. Havlu ile alnımda biriken terleri silerken gözlerime bakıyordu. Devam etti.

"Korkmana gerek yok. Sana zarar vermeyeceğim. Bayıldığını gördüm ve seni buraya taşıdım."

Cümlesi, beynimde bir noktanın belirginleşmesini sağlamıştı.

O havuzun kenarında, bana yaklaşan birisi vardı değil mi?

"Sen miydin?" diye sordum, alnımdaki havluyu bileklerime sürdüğünde. Elleri neden bu kadar soğuktu?

Cevap vermeyip gülümsedi. Sorumu duymamış mıydı?

"Havuzdayken bana yaklaşan sen miydin?"

Kulübedeki ışık kaynağı duvara asılmış gaz lambasının ışığıydı. Bir de kırık camlardan içeri giren ışık huzmesi. Ondan bir cevap beklerken gözlerim bembeyaz boynuna ve bir nokta gibi parlayan benine takıldı. Benden daha beyaz birini gördüm, hyung.

Bileklerimdeki ter ve kusmuk kalıntısını silip gözlerime baktı. "Evet, bendim." dedi. "Genelde buralarda dolaşırım ve daha önce buraya gelen kimseyi görmemiştim. Seni gördüğümde şaşırıp yanına gelmek istedim ama omzuna dokunur dokunmaz bayıldın."

Kaşlarımı çatıp beni neden etkilediğini anlamadığım siyah gözlerinden bakışlarımı kaçırdım. Burası oldukça dar bir kulübeydi. Köşede ufak bir lavabo, dar bir tezgah ve bir kaç raf vardı. Yıpranmış bir halının üzerinde eskimiş minderler duruyordu.

Yattığım divandan başka oturacak bir şey yoktu. Bu yüzden yabancı yanımdaydı ve bu yakınlık beni rahatsız ediyordu.

"Gitmek istiyorum." Üzerimdeki eski battaniyeyi ayağımla iterek doğruldum. Başım hâlâ dönüyordu ama bu yabancı ile daha fazla aynı ortamda kalmak istemiyordum. Hızla yataktan çıkarken soğuk elleri bileğimde hissettim.

"Yardım etmeme izin ver." diye fısıldadı. Neyden bahsediyordu? Arkamı dönüp ona bakım. Gözleri parlıyordu. Ağlayacak mıydı?

"Sana yardım edebilirim." Ne yardımından bahsediyordu? Eğer gözleri bu kadar derin bakışları bu kadar ciddi olmasaydı, dalga geçtiğini düşünecektim.

Korku ile kolumu hızla çektim. Niçin korkmuştum bilmiyorum. Minderlerden birine takılıp kıç üstü yere yapıştığımda, divandan kalkıp yanıma doğru yürüdü ve sağ elini uzattı.

"Eğer karşılaşmışsak, birbirimize ihtiyacımız var demektir." dedi, gülümsediği için hilal şeklini almış gözleriyle bana bakarken.

"Hiç kimseye ihtiyacım yok." dedim. Uzattığı elini itmiştim.

Umursamaz tavrımı görmezden gelerek kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdı ve içime işleyen o cümleyi söyledi.

"Ama benim sana ihtiyacım var."

***

Kris, deliye dönmüş olmalıydı.

Yabancının tarif ettiği yönden ilerlerken havanın aydınlandığını fark ederek hızlandım. Beni bekliyor muydu? Ben olsam, beklemezdim ama Kris'in ve benim kişiliklerimiz oldukça farklıydı. Beni bekleyeceğine adım gibi emindim. Çünkü dediği gibi söz konusu ben isem, her şeyi yapardı.

Ürperdim.

Bunun soğukla mı alakası vardı yoksa yabancının söylediği cümlelerin etkisi ile mi, bilmiyorum. Belki de Kris'in beni bekliyor olmasından korktuğum içindir.

Önümdeki çalıları yarıp ilerlerken kulübede bıraktığım yabancıyı düşünüyordum. Son sözlerinden sonra gitmek istediğimi tekrar edince kolumu bırakmıştı. Nasıl gideceğimi tarif ettikten sonra bana bakıp "Hep burada olacağım." demişti.

Kimdi? Adı neydi? Ve neden birbirimize ihtiyacımız olduğunu düşünüyordu?

Şimdilik bu soruları bir kenara bırakmalı ve arabaya sırtını vererek oturan ve başını dizlerine yaslamış bu adamı daha fazla üzmemeliydim. Evet, yanılmamıştım. Oysa yanılmayı çok isterdim.

Yavaş adımlarla yanına ilerledim. Ayak seslerimden geldiğimi anlamış olmalıydı. Kris, kafasını kaldırmamakta ısrar ederken önüne çöktüm ve soğuk ellerimi bacaklarına doladığı kollarına koydum.

"Kris..."

Başını kaldırıp gözlerime baktığında ölmek istedim.

Soğuk parmaklarım ile gözyaşlarına dokundum. Dokunuşum ile titredi ve gözlerini kapattı.

"Gittiğini düşündüm. Gerçekten... gittiğini."

"Gitmek istedim."

"Neden döndün?"

"Beni bu şekilde, bir aptal gibi bekleyeceğini biliyordum. Gözüm arkada kalacaktı."

Elini, yanağındaki elime koydu ve yüzünü avuç içime bastırdı. "Çok mu geç kaldık?"

İç çektim. "Hem de çok."

Ani bir hareketle beni kendine doğru çekti ve başımı göğsüne yaslayıp bana sıkıca sarıldı. Ellerimi kollarına koydum. Tutunmak için...

"Sehun..." Fısıldadı. "Seni de kaybetmek istemiyorum."

"Biliyorum." Beni de kaybetmek istemiyorsun. Çünkü onu kaybettin. "Ama senin olmayan bir şeyi kaybedemezsin."

Sırtımdaki ellerini daha da sıkıca sardı. Başını boynuma gömmüştü. Ağlıyordu.

Canım yanıyordu, canı yanıyordu. Onunla olmak canımı daha çok acıtıyordu. Benimle olmak acısını hafifletiyordu. Bunun için beni bırakamıyordu.

"Bencilsin." dedim. Ellerim, kollarını bırakmıştı.

"Özür dilerim." diye fısıldadı.

Senin yerine ben ölmeliymişim, hyung.

Ana konuya giriş yapmaya başladık, lütfen sevginizi çokça gösterin ^^
Hatalar varsa affola...


Seeking For √Where stories live. Discover now