HIZLI VE TEHLİKELİ...

100 17 4
                                    

MULTİMEDYA : BÖLÜM AFİŞİ.

KEYİFLİ OKUMALAR...

Yaz gecelerinin sıcak rüzgarı yanagıma bir dokunuş daha kondurduktan sonra gecenin karanlığına karışmış sarı saçlarım odak noktasına mühürlenmiş gözlerimin önüne yeniden perde olmuştu. Pantolonumun arka cebine soktuğum elimi kaldırarak heyecan ile izlediğim manzaraya engel olan saçlarımı kulağımın ardına sokuşturdum.

Birinciliğe yakın olarak en önde süratle ilerleyen arabaya, yarış sahasının hemen sağ tarafında bulunan izleyici grubun tezahüratları zeminden çıkan tekerlek ve motor seslerine karışırken bu gece yaşadıklarını unutmuşcasına yarışı seyreden Aykut'a baktım.
Yüzündeki ifâde mutlu değildi.

Tutkuluydu...
Hız ve hırs tutkusu...

Arabayı durdurmasının ardından beni getirdiği bu ortama şaşkın gözler ile bakmıştım.
Abim ve kardeşimin hırsla oynadıgı bilgisayar oyunlarından ve film karelerinden başka hiçbir yerde araba yarışı seyretmemiştim.
Bu çılgınlık beni heyecanlandırırken Aykut'un gözlerindeki hırs beni korkutuyordu.

Bana, "Bu gecenin kazananı ben olacağım. " demiş ve ardından arabadan yüzündeki pis sırıtışı ile yarış pistindeki görevlilere doğru ilerlemişti. Bense ürkek adımlar ile O'nun ardından gitmiştim. Şimdi ise yapılan yarışın sona ermesini ve sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.

Ben mi?!

Tabii ki de o arabaya binmeyecektim. Zaten Aykut ile karşılaştığımdan itibâren kendimi yeterince aşmıştım.

Deniz kenarında olan bu izbe ve karanlık pist; göz kararıyla 700, 750 metre mesâfesinde görünüyordu. Belki de daha büyüktü. Aynı zamanda pisti ikiye bölen siyah rengindeki boş sütünlar 2. tur için konulmuştu.

Gözlerim yok denilebilecek kadar mini etekli ve straplez mor bulüzüyle yarışı başlatan genç kıza kaymıştı.
Kızın giyimi yüzünden yarışmacı direksiyona adapte olamaz yarış başlamadan kaza yapardı.
Hem ne gerek vardı ki bu kadar göbegini açmasına, alt tarafı yarışın başlaması için üçten geriye sayıp, düdüğü üfleyecekti.

"Kaşlarını çatmana gerek yok."

Aykut'un gür sesiyle bakışlarımı kızın üzerinden panekle çekmiştim.
Kocaman şaşkınlık ile açtığım gözlerimi yukarıya kaldırıp çatılmış olan kaşlarıma baktım.
Omuzlarımı silkip dudaklarımın kenarları hafiften kıvrılırken sert çehresindeki pis sırıtışıyla gözlerini bana dikmiş adama baktım.

"Neden kaşlarımın çatılmasına gerek yok muş Aykut bey?"

Hayır merak ettiğim neden böyle bir cümle kurmuştu? Bakışları ile işaret ettiği görevli kıza baktım. Ellerindeki siyah beyaz ponponlar ile yarışı sonlandırmak için hızla ilerleyen, birinciliği hedeflemiş sarı renkli arabanın önünde dans ediyordu.

"O kız, insanları eğlendirmek için koyulmuş bir süs eşyasından fazlası değil."

Duygusuzca söylemiş olduğu cümleler ile gülmeye başlarken bir yandan da yüzümdeki ifadeye tezat bir ses tonu konuşmuştum.

"O kızdan banane kii! Yani banane canım. Sende sanki..."

Toprak rengi gözlerinden kaçacak yer arayan gözlerim boşluğa takılmış dilimin ucundaki kelimeler ağırlıklarını boşluğa salıvermişlerdi.

Neden içimi görüyor muş gibi bakıyorsun? Sanki... Beni, benden daha iyi tanıyor muş gibi.

Kulak tırmalayıcı uğultu ile yarış sonlanırken sıcak ellerime temas eden eli ile düşüncelerimden irkilirken beni kendisine çekerek gece rengine bürünmüş arabasına çekiştirmeye başlamıştı.

ESARETWo Geschichten leben. Entdecke jetzt