KORKU...

172 21 0
                                    

KEYİFLİ  OKUMALAR...

Küçük hırsız mı?

Bir tarafım konuşmak, kendisine zarar vermek istemediğimi söylemek isterken yüzüne baktığım yabancının hem kendisinden uzaklaştıran aynı zamanda da insanı içerisine hapsedecek kadar zifiri karanlık olan gözlerinden kaçmak isteyen yanım baskın çıkmıştı ve korkularımdan aldığım cesaretle ayağa dikilip koşmaya başlamıştım.

Nereye kaçacağımı bilmeden koşan bacaklarım birbirlerine dolanırken, bir yandan çıkış kapısını arıyordum, siyah, büyük çelik kapıyı bulmamla hemen kulupuna asılıp, bu evden bir an önce çıkmak istemiştim.

Ne yazık ki sadece istemiştim.

Bana engel olan acımasız eller beni kendisine çevirip, ardından bedenimi sert ve acımasızca kapıya ittirmişti.
Kapıya sertçe çarpan sırtımın acısını tüm hücrelerimde hissetmiş, ağzımdan acıyla firar eden inlemeye engel olamamıştım.
Acımasız, zifiri karanlık gözler benim sonum olacaktı.
Buradan kurtulamayacaktım, aklımın her bir köşesinde gezinen bu fikirle gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.

"Yaptıklarının bedelini ödemeden nereye küçük hırsız. Ağlamayı kes ve söyle! Arabamda ne işin vardı?"

Sesi alay doluydu ve acımasız.

Göz yaşlarımdan ıslanmış kirpiklerimi ürkekçe kaldırdığımda gözlerim siyahlarıyla buluştu.
Korkudan buz kesmiş, ağlamaktan titreyen dudaklarımı aralayarak;
"Be-benn h-ırsız değilim, değil.
S-sade-," mağduriyetimi anlatmak isterken, bir anda boğazımı sertçe sıka el tarafından ve kafamın kapıya aniden çarpmasıyla sözlerimi tamamlayamamıştım.

" Hırsız değilsin demek,"
Kahve tonundaki kaşları kalkarken üzünde alaylı ve inanmadığını belli eden bir ifade oluşmuştu.
"Beni kandıramazsın. Söyle kim yolladı seni. Neden ıssız bir ormanda arabamdaydın."

Boğazımdaki elden dolayı aldığım kesik, kesik nefesler sanki ciğerlerime hiç uğramıyordu.

"Lüt-fen, ben sizi t-anımıyorum. B-ben sadece köpekten kaçarken arabanıza sığındım. H-em zaten hiçbir şeye d-okunmadım."
Bir solukta yalvarır gibi konuşmuştum, söylediklerime inanmasını umarak az önce bakışlarından kaçırdığım, göz yaşlarıyla ıslanmış mavilerim ile hiçbir ışık barındırmayan siyahlarına baktım.

"Köpek hıh, daha inandırıcı olamaz mısın?"
Yüzündeki sahte gülüşüyle belki de elinin izi çıkmış olan boğazımı serbest bıraktı.
Boğazımdaki acıdan kurtulmak isterken, peş peşe öksürmemle rahatlayan boğazımı ellerimle ovmaya başladım

Doğru söylediğime ikna edebilmek için;
"Ben doğru s-,"ağzımı açtığım zaman yine sözlerimi tamamlayamamamıştım.
Israrla çalan telefonunu kulağına götürüp birkaç dakika karşı tarafı dinlemişti.
Bana karşı olan sinirli ses tonunu hiç bozmadan,
" Tamam, birazdan oradayım. Şimdi kapat." kesin ve kısaca cevap verdi.

Bana baktığında tam konuşacaktım ki, işaret parmağını tehditkâr şekilde salladı.

"Yeter, daha fazla seninle vakit harcayıp, zırlamalarını çekemem.
Şimdi git ve bir daha asla karşıma çıkma. Kimseye ikinci bir şans tanımam."
Keskin ve son derece netti sesi.
Sözlerinin bitmesiyle hiç beklemeden kapıyı açıp, vakit kaybetmeden kendimi dışarıya atmıştım.

Tek istediğim bu soğuk ama aynı zamanda da kavurucu olan adamın bakışlarından arkama bakmadan kaçmaktı.
Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Yine de şanslıydım, şuan daha kötü bir durumda olmadığımı düşündükce şükrederek hâlâ titreyen bacaklarıma rağmen hızla koşuyordum.

ESARETWhere stories live. Discover now