TEŞEKKÜR EDERİM...

147 19 0
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR...

Nefret ediyordum...

Şuan ısrarla akan göz yaşlarımdan,
haklı olduğum şu durumda haksız görünmekten, utançtan kıpkırmızı olduğuna emin olduğum yanaklarımdan nefret ediyordum.

Ve yine; beni dinlemeden yargılayan karşımdaki buz dolabından nefret ediyordum.

Sertçe yutkundum ve her ne kadar pençelerinden kurtulmak konusunda başarılı olamasamda kolumu acımasızca sıkan ellerinden kurtarmaya çalıştım.

"Sizi takip ettiğim falan yok. Ben ne sapığım ne de sizin yargısızca infaz ettiğiniz gibi acemi bir hırsız!"
İçimden bu kadar net ve kekelemeden konuşabildiğim için kendimi tebrik etmiştim.

"Öyleyse neden buradasın üstelik arabamın camından içerisini dikizlemektesin?"
Sözleri soru sormaktan daha çok iğneler nitelikteydi.

"Evet arabanızın içini dikizledim. Ama siz neden diye sormak yerine beni yargılamakla yetindiniz. Hiç konuşturmadınız. Oysa îdamlık mahkuma bile îdam edilmeden önce son isteği sorulur değil mi?
Ki ben îdamlık mahkum kadar suçlu değilim, ama tabî siz sadece benim hakkımda teoriler uydurdunuz. Ve beni konuşturmak dâhi ak-"
Tüm cesaretimi toplamış tam gaz konuşuyordum ki karşımdaki kaşlarını çatmış, bakışları gözlerimde olan adam konuşmamı yine bölmüştü.

"Sana her söz hakkı verildiğinde bu kadar konuşuyorsan eğer seni dinlemek zorunda olanlara acıyorum."

Sözlerine burun kıvırdım.
"Her konuşmaya başladığım zaman sözümü kesen sizsiniz. Ayrıca birazcık kibarlık edip tanımadığınız kişilerle sizli, bizli konuşmayı deneseniz iyi edersiniz."

Uyarımı umursamamıştı.
"Hadi yaa. Bak küçük, samimiyetsizce yapılan bir kibarlıktan çok gerçek bir kabalığı tercih ederim."

Sanki istese kibar olanilecek.

"Kabalık benim işim diyorsunuz yani."

"Ben değil, siz diyorsunuz bayan küçük!"
Benimle dalga geçiyordu, dudakları alayla kıvrılmıştı.

Etrafımıza toplanan meraklı topluluk arabanın alrmının susmasıyla dağılmıştı.
Bakışlarımı alayla bana bakan gözlerinden çektiğim zaman yanımıza esmer, oldukça uzun boylu, endişeli olduğu her halinden belli olan genç bir adam gelmişti.

Her ne kadar tutuşu gevşemiş olsada hâlâ kolumun üzerinde olan elinin
üzerine tedirgin bir şekilde elini koydu.

"Aykut, ne oluyor? Bir sıkıntı yok değil mi?"
Sesindeki tını meraktan çok endişe barındırıyordu.
"Bir şey olduğu yok patron, rahatla biraz, kimseye zarar verdiğim falan yok."

"Kimseye zarar verdiğini söylemedim."
Yeşil gözlerini  bana çevirerek sözlerine devam etti.
" Siz yeni kayıt olan üyesiniz galiba hoşgeldiniz." dedi sıcak bir gülümsemeyle.

Gülümseyerek karşılık verdim.
"Hoşbuldum."
Bunu söylerken göz ucuyla benim deyişimle buz dolabına bakmıştım.

"Siz klübü devralan kişisiniz, değil mi?" diyerek devam ettim.

"Evet pek devralmak denilemez burası babamındı. Kendisi emekliye ayrıldı, şimdi ben işletiyorum. Tanışma faslını sonraya bıraksak, sizi de ilk dersinizden alıkoymak istemem."
Anladığıma göre buz dolabıyla arkadaştılar O'na  kıyâsen fazlasıyla kibardı aynı zamanda disiplinli.

"Peki, hemen arkadaşlarıma katılıyorum." diyerek aralarındaki gerginliği fark ettiğim iki genç adamın yanından ayrıldım.

Tabî yaşadığım utanç, gerginlik ve korku nedeniyle telefonumu unutmuştum.
Klübün arkasında bulunan düz, yarış yapılan ve öğrencilerin eğitim gördüğü araziye geldiğimde tanımadığım birkaç kişiyle tanışmıştık.
Diğerlerini geçen seneden zaten tanıyordum onlarlada sırayla merhabalaştıktan sonra yine geçen seneden tanıdığım Alper hoca bize katılmıştı.
Orta yaşlarda, saçlarında hafif hafif beyazlıkların düştüğü, tüm hayatını hayvanlara adamış bir adamdı.
Atlara olan sevgisi; sanki evladıymış gibi koruyup, kollamasından belli oluyordu.

ESARETWhere stories live. Discover now