ACIYI HİSSETMEK...

286 20 7
                                    

 MULTİMEDYA : CEYLAN.
KEYİFLİ OKUMALAR...

Yatağımın üzerinde açılı duran Aykut'un  yalayıp yutmam için bana verdiği  araba dergisinden bir sayfa daha çevirdim.
  Beyaz, spor, üstü açık, dahası son model bir araba, dudak uçuklatan bir fiyat.
Ağzımdan firar eden sıkıntı dolu üfleme ile dergiyi odanın diğer ucuna fırlattım.

Merdivenlerden inerken kendi kendime söyleniyordum.

"Yaa ben kim, araba satış danışmanı olmak, müşteri ağırlamak kim? Bunlar yetmez miş gibi ezberlemem için  bir kuçak dolusu araba dergisi veriyor. Hayvan!"
Neyse ki iki tane canavar gibi araba sevdalısı kardeşlerim vardı.

Mutfağa girdiğim zaman annem akşam yemeği yapıyor, babam ise anneme takılıyor, gülüşüyorlardı.
Parmaklarımın uçlarında ilerledim ve babamın yanağına öpücük kondurdum.

Kedi gibi masumlaştırdığım sesim ile;
"Babamm, benim şu araba galerisinde çalışmam konusuna ne karar verdiniz? En son konsey kurmaktan bahsetmiştiniz. Ee sonuç?"
dedim.

İçimde büyük dert edinen çalışma durumumu sonunda söylemiştim. İlk önce babama sormuştum, ancak annem topu babama atmıştı.
Ve artık bir karar vermeleri gerekiyordu, çünkü yarın mecburi iş başı yapmam gerekiyordu.

"Ceylan, kızım... Neden çalışacağım diye tutturdun anlamış değiliz. Ama söylediğin gibi belki de çalışmak ileri ki hayatında sana yarayacaktır. Tamam çalışabilirsin, ancak kendini mecbur hissetme yani istediğin zaman ayrıl. Gerekirse ben şirketin sahibi ile görüşürüm."

Babamın gözleri yüzümde idi.
Bana güven ile bakan gözleri.
Yalan söylemiştim, ama tek amacım onları üzmemek idi, bundan dolayı çalışmayı kendimin istediğini söylemiştim.
Hem onları ikna etmek için; ileri ki hayatımda bir avantaj olabilirdiyerek söylediğim bu cümlelere ben bile inanmaya başlamıştım.

Biraz mahçup bakışlar ile konuştum.
"Teşekkürler biricik ailem. Her zaman yanımda olduğunuz, bana  destek olduğunuz için."

Pişmiş olan börekten bir dilim aldım ve ağzımın alabildiğince kocaman bir yudum ısırdım.

"Yavaş, sarı ayıcık, boğazında kalacak,  dikkat et de nefes almayı unutma."

Babam mutfak kapısından içeriye giren Barış'ın sözlerini duyunca;
"Çok ayıp, çok o sesinin ablan oğlum." demişti.

Şapşal kardeşimin gereksiz laf sokmalarına karşılık verecektim ama lokmayı baya büyük ısırmış olmalıydım ki çiğne, çiğne bitmiyordu arkadaş.
 En sonunda ağzımdaki lokmadan nefes alabildiğim kadarı ile konuştum.

"Sen nesin uykucu ayıcık, şapşal, salak, bücür. Aa bak unutuyordum ve tabi ki de çatık kaş."

Gözleri kocaman açılmıştı.
"Eee yuh ama artık kendimi evlatlık mışım gibi hissetmeye başlayacağım. Baba yaa ben birşey söyledim, O demediğini bırakmadı."
Sözleri ile baya cadı gülüşlü büyük bir kahkaha atmıştım.

Annem çorbaları koymuş;
"Hadi bakalım, bitmek bilmeyen kavganıza sonra devam edersiniz. Çok açıktım, hemen yemeye başlayalım." diye nazlı nazlı konuşmuştu.

Çorbayı içmişmiştim, sıra köfteye geldiğinde iştah ile tabağımdakileri yemeye başlamıştım ki, aç kardeşim her köfte gördüğünde olduğu gibi tabağıma dadanmıştı. 
Yüzündeki kedi bakışlarına hayır diyemeyen ben son kalan köfteyi ikiye bölmüş, birini ağzıma atmış, diğerini kardeşimin ağzına koymuştum.

"Söylemiştim, bendeki bu bakışlara hiçbir kız hayır diyemiyor,  anneciğim."

Şımarık ve ukalaca söylediği sözlerin ardından ailemizin her anısına şahit olan etrafını çevrelediğimiz  bu masa, gece boyunca devam eden muhabbetimize dışarıdaki birçok çocuğun yoksun ve bunun için Allah'a  şükrettiğim  aile saadetimize şahit olmuştu.

ESARETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin