Bölüm 44

22.6K 1.3K 19
                                    

"Bir şeyler oluyor bana.
Sen "selam" diyorsun içim eriyor.
Öyle güzel bakıyorsun ki uzaklara,
İnan uzak olasım geliyor.

Bir şeyler oluyor bana.
Ben kalbimi aralıyorum.
Sen bilmeden seni beklerken
Ömür gibi daralıyorum."

Güney filmin ortalarına doğru Beste'nin omzunu koluyla sarmış, başını göğsüne çekmişti. Çenesinin altında duran saçları, içini huzurla kaplıyordu dakikalardır. Ondan yayılan kokuya bayılıyordu!

"Beste, animasyon izlememizin sebebi ne?"

"Bilmem, Buz Devri'ni sevmez misin?"

O kollarındayken ne önemi vardı ki ne izlediğinin?

"Sen sever misin?"

"Bayılırım!" dedi Beste kızararak. Güney'in kalbi böyle hızlı atarken filme odaklanmak çok zordu.

"O halde ben de seviyorum."

"Aptal!"

"Artık bu sıfatla bütünleştim sanırım?"

Kıkırdayarak başını Güney'in göğsüne gizledi.

"Beste..."

"Efendim?"

"Yok bir şey."

Güney dilinden dökülen yalanla buruşturdu yüzünü. İçinde bir sürü şey vardı ancak çekiniyordu dile dökmeye. Şu an ona sarılmak, doya doya sevgisi göstermek istiyordu. Küçücük bir dokunuşuna bile razıydı. Ama bunu söyleyemiyordu!

"Söylesene Güney."

"Boş ver."

"Söyle dedim!"

"Nedenmiş?"

Beste kaşlarını çatarak başını kaldırdı. "Bana ne, söyle işte!"

"Duymak isteyeceğini sanmıyorum."

"Nedenmiş?" dedi Beste Güney'in sesini taklit ederek.

"Bana kızarsın, kızarırsın."

Başını anında gizledi duyduklarının etkisiyle. Kızarması söz konusuyken Güney'in neler düşündüğünü bilmek istemiyordu.

"Söyleyeyim mi?" dedi Güney gülümseyerek.

"Yok, vazgeçtim ben."

"Nedenmiş?"

"Bilmem, öyle işte. Hadi filmi izleyelim."

Güney dudaklarını onun saçlarında gezdirmeye başladı yavaşça. Madem Beste'den bir hareket gelmiyordu, o zaman kendi işini kendi halledebilirdi.

Onun gerilmesiyle birlikte saçlarını eliyle düzeltti. "Mükemmel bir kokuya sahipsin."

Beste bir an önce yerin yarılmasını ve dibine geçmeyi umuyordu. Güney böyle şeyler yaparken film izlemek mümkün değildi!

Bunu kafasına not düşerken bir daha onunla hiçbir şekilde film izlemeyeceğine dair kendine söz verdi.

"Beste, seni..." dedi Güney başını daha da eğerek. Beste yüzüne baksın istiyordu ama bu pek mümkün değildi.

"B-ben... S-susadım."

Güney gülmemek için zorladı kendini. "Tamam, su içmelisin o halde."

Ellerini gevşetmesi üstüne Beste başını kaldırmış, bu arada göz göze gelmişlerdi. "Öncesinde bir şey isteyebilir miyim?" dedi hemen.

Beste daha da kızarırken gülmemek çok zordu.

"N-ne?"

Güney parlayan gözlerini onun dudaklarına çevirdi. Bilinçli bir halde onu öpmek nasıl olurdu bilmek istiyordu. Ancak bunu şimdi yapamayacakmış gibi hissediyordu, Beste her an kaçabilirdi.

Yavaşça yaklaştı ona. Aralarında birkaç santim mesafe kaldığında bekleyerek derin bir nefes aldı. Beste'ye geri çekilmesi için süre tanıyordu ne kadar zorlansa da. Onu korkutmak en son isteyeceği şeydi şu an.

Saniyeler geçtikçe sabırsızlanıyordu ama Beste öylece duruyordu. Kalbi delice atarken dudaklarını onunkilerin üstüne bastırdı. Yine bekliyor, o uzaklaşmadıkça sevinçten ölebileceğini hissediyordu.

Tam Güney onu öpmeye başladığında çalan zil sesiyle irkildi Beste. Ne yapacağını bilemiyordu ancak daha fazlasını kalbinin kaldıracağından da emin değildi. Hızlıca geri çekti kendini. Derin derin nefesler almaya başladı. Az önce olanlara inanamıyordu! Sanki bir büyünün etkisiyle dondurulmuş, kalbi hariç bütün organlarını kaybetmişti. Ah tabi alev topu gibi olmuş yanaklarını da unutmamak gerekiyordu!

Yerinden hızlıca kalkarken takılıp sehpaya çarptı. Düşmesine ramak kala Güney'in onu kendine çektiğini hissetti. Kahretsin, keşke düşseydi!

"Beste, bana kızdın mı?"

Kızmak mı? Bu da nerden çıkmıştı şimdi?

"H-hayır. Neden ki?"

Güney rahatlayarak onun yanağına uzandı, uzun bir öpücük kondurdu. "Boş ver, hadi kapıya bakalım."

"Birlikte mi?"

"Neden olmasın?"

Güney'in neredeyse kucağındaydı! Bir an önce bu yakınlıktan kurtulmalıydı yoksa bayılacaktı. "Sen bakmaya ne dersin?"

Kapı bir kez daha çalarken Güney onu daha fazla zorlamamak adına yavaşça koltuğa bıraktı. Kalkmadan önce alnını öpüp gülümsedi. "Emredersin Beste'm."

Beste Güney'in ardından yüzüne bir yastık bastırdı. "Aman Allah'ım, ölüyordum!" derken dudaklarını ısırdı. Yastığı yüzünden çekerken elleri titriyordu. Buz tutan parmaklarını, onlara tezat yanmakta olan yanaklarına bastırdı.

Güneyle sürekli bu hale gelirse, gerçekten bir gün ölebilirdi.

Eli yine istemsizce dudaklarını buldu. Ona karşı koymak bir yana, bunu beklediğine de inanamıyordu! Kendinin bile haberi olmadığı bir tarafı o anı deli gibi beklemişti.

**

Güney neşeyle kapıya yürürken gözleri onun duygularını ele verecek kadar yumuşamıştı.

O kadar mutluydu ki kapıyı çalanları boğazlamayı bile düşünemiyordu.
Onun için önemli olan Beste'yi öpmekten çok ondan bir umut alabilmekti ve az önce yüreği hiç olmadığı kadar umutla dolmuştu.

Kapıyı hızlı bir hareketle açtı. Karşısında duran Aral ve Duru'yu ilk anda fark edemese de yavaşça yüzündeki tebessüm dondu.

Aral'ın gelişine bile şaşırmamıştı şu an. Karşısında Duru'yu gördüğüne inanamıyordu.

Güney AralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin