Bölüm 3

75.6K 3.7K 472
                                    

Kafasını sesin olduğu tarafa çevirdi yavaşça genç kız. Herkesin sustuğunu ve müdürün öfkeli gözlerini ayırt etti ardından.

"Kimin fikriydi bu?!" diye bağırdı müdür.

Kimseden ses çıkmıyordu hala. Herkes şaşkın gibiydi. Bir tek Güney rahat bir şekilde müdürü izliyordu.

Müdür hızlı birkaç adımın ardından Güney'in karşısına dikildi. Öfkeli sesini güçlükle yumuşatıp "Senin bir fikrin var mı Güney?" diye sordu.

Genç adam eğlenceli bir tavırla başını sağa sola salladı. Müdürün gözlerine bakıp gülümsedi. "Hayır."

Müdür başıyla onaylayıp Güney'i arkasında bıraktı. Havuzdaki gençleri öfkeli gözleriyle tarayıp bağırmaya başladı. "Güney hariç herkesin çantasını arayın, anahtarı bulup bana getirin!"

Müdür yardımcıları kalabalığa dağılıp çantaları kontrol ederken Beste şaşkın bir halde etrafını izliyordu. Bir süre geçmeden kadın öğretmen yanına geldi. Gözlerinde anlamlandıramadığı bir ifade vardı. "Çantalarınız." dedi kısaca.

Yeşil gözlü çocuk iki çantayı da kadının eline uzatıp omuzlarını silkti. Beste bir an bu hareketin ona ne kadar da yakıştığını düşünmeye başlamıştı ki, kadının sesi düşüncelerini böldü.

"Beste Çelik!"

"Efendim?" diyerek tek kaşını kaldırdı. Kadın sinsi bir ifadeyle Beste'yi süzerken çantanın içinden anahtarı çıkarıp ikisine doğru salladı. Beste'nin şaşkın ifadesine ve itiraz için açılan ağzına aldırmayıp müdüre doğru döndü. "Anahtarı bulduk Müdür Bey!"

Bütün yüzler bu sesle onlara doğru çevrildi. Güney'in gözlerinde büyük bir şaşkınlık oluşmuş, adeta olduğu yere çakılmış gibiydi.

Müdür, Beste'nin önünde durup dudaklarını kıvırdı. "Sen de mi buradasın Beste? Onlara nasıl uydun kızım?" dedi sakin ses tonuyla. Hayal kırıklığıyla anahtarı alıp müdür yardımcılarına baktı.

Kadın memnun bir ifadeyle gülümsedi. "Ben cezayı buldum sanırım."

Yeşil gözlü çocuğun sesini duydu Beste ardından. Gözlerini ona çevirip itirazlarını ifadesizce dinlemeye başladı. "Hocam Beste buraya zorla geldi, anahtarı o almadı."

"Aral sen de mi?" diyerek ona baktı kadın. Daha fazla konuşmasına müsaade etmeyecek gibiydi.

"Sen mi diyebilirsiniz ama sen de mi demeyin, Beste bir şey yapmadı."

Beste onun hala kontrolünü kaybetmediğini, sesinin sakin çıktığını fark edince gülümsedi. İçindeki savaşa inat o nasıl da sakindi. Şu an ne cezayı, ne öğretmenlerinin hayal kırıklığını düşünebiliyordu. İçinde tarifsiz bir acı oluşmuştu. Kendi hayal kırıklığı her şeyden ağır basıyordu. Dünya etrafında dönüyor, midesi bulanıyordu.

Kadının sesini tekrar duyduğunda bir asır geçmiş gibiydi. "İkiniz de cezalısınız, yarın yanıma geleceksiniz!"

Öğretmenler uzaklaşırken derin bir nefes aldı Beste. Eve gidip sadece ağlamak istiyordu. Ama korkuyordu. Eve kadar dayanamayacağını biliyordu. Yine inanmıştı onlara, yine yanılmıştı. Neden böyle oluyordu? Beste nerede hata yapmıştı? Oysa hiçbirinden nefret dahi etmiyordu.

Boğazından çıkan hıçkırığın etkisiyle sarsıldı. Ağlamaya başlamıştı işte. İradesi kalmamıştı, bir kez daha rezil olmuştu hepsine.

Umurunda değildi artık. Daha fazla incinebilir miydi? Şu andan daha çok acı verebilirler miydi Beste'ye? İmkânı yok gibiydi.

Bakışlarını kısa bir an Güney'e çevirdi. Bu anın tek sorumlusu, ağladığını görmek isterdi. Ne de olsa İnekcik'le dalga geçecek bir koz daha vardı elinde. İnekcik ağlıyordu!

İsminin Aral olduğunu öğrendiği çocuğun sıcacık sesiyle bir kez daha sarsıldı. Aral onu kollarının arasına almış, saçlarını okşuyordu. Bir yandan da "Şşş... Ağlama Beste, müdürle konuşacağım..." diye söyleniyordu.

Sesinden taşan şefkat daha da yaktı canını. Neden o değişmişti? Ya da neden şu an dalga geçmiyordu? Oysa Beste'nin en aciz haliydi bu. İstediği her şeyi söyleyebilirdi.

Bir süre güvensizliği iliklerine kadar hissetti genç kız. Ona da güvenmekten korkuyordu. Ama hiç iyi değildi, dayanacak bir omuza hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştı. Yavaşça başını omzuna yaslarken dualar ediyordu bugün bir kez daha yanılmamak için. İçinde bu sınıfla oluşan ne kadar acı varsa taşmıştı çünkü. Hepsini Aral'ın ılık tenine akıtıyordu.

Bir süre sonra geri çekilip Aral'a minnetle baktı. Dudaklarını gülümsemeye zorluyordu ama beceremiyordu.

Aral endişeli bir ifadeyle Beste'nin saçlarını okşadı. "Daha iyi misin?"

Onun kadifemsi sesiyle başını salladı genç kız.

"Selpak ister misin?" diye sordu Aral. Cevap vermesini beklemeden bir paketten selpak çıkarıp Beste'ye uzattı.

Utançla kafasını eğip burnunu sildi Beste. Yüzünün, gözlerinin ve burnunun kıpkırmızı olduğunu hissediyor, Aral'a bakmaya çekiniyordu. Yavaşça ellerini dizine yerleştirdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Beste!"

Güney'in sesiyle içinde bir sızı hissetti. Daha az önce rahatladığını düşünmüş ama yanılmıştı. Nasıl rahatlayabilirdi ki?

Güney sıkıntıyla Beste'ye yaklaştı ve Aral'a bakmadan "Aral kalk." diye emretti. Aral'ın omuz silkip kalmasıyla Beste'nin yanına yerleşti. Ağladığını görebiliyor, onu daha fazla incitmekten korkuyordu. "Beste, inan bilmiyordum." diye fısıldadı. Yavaşça genç kızın kolunu tuttu. "Kimin yaptığını bulacağım, söz veriyorum. Lütfen üzülme..."

Beste sessizce bekliyordu. Güney en azından şimdi anlayışlı olsa ve gitse ne kadar güzel olurdu.

"Serap yapmış olmalı, gerçekten bilmiyordum." dedi genç adam öfkeyle. Kimin yaptığını bulacak ve hesabını soracaktı.

Beste'nin sessizliği daha da yakıyordu canını, buraya onu getirmemeliydi belki de. Ellerini çaresizce saçlarının arasından geçirdi. Genç kızın hala bir tepki vermediğini fark edince çenesini tutup kafasını kaldırdı. "Bir şey söyle Beste!"

Beste, Güney'in mavi gözlerine bakarken ilk defa farklı bir duygu hissediyordu. Aslında bir şey hissetmiyordu, Güney sanki bir yabancıydı. Tanımıyordu, güvenmiyordu ve ondan korkuyordu.

"Cezamı çekmek istiyorum, teşekkürler." diyerek kendini çekti. Yavaşça kalkarken Güney'in de ayaklandığını hissedebiliyordu.

Varlığı ilk defa dönüp bakmak istemesine neden olmuyordu. Ondan uzaklaşmak, hatta kaçmak için ayaklarını zorluyordu. Adımlarını daha da hızlandırıp soyunma odasına girdi. Yorgun bir halde üstünü değiştirip eşyalarını toparladı. Gözlerinin bulanıklığından kurtulmak için yüzünü yıkadı ve gözlüğünü taktı. Önüne düşen saçları kulağının arkasına atıp okulun çıkışına doğru ilerlemeye başladı.

Havanın karardığını yeni yeni fark ediyordu. Küçük öksürükler ve hafif titremeyle daha da yorgun hissetmeye başlamıştı. Eve kadar dayanabilmeyi sonra saatlerce uyumayı planlıyordu. Gözleri beynine inat sürekli kapanıyor, sanki gücü bedeninden çekiliyordu.

Okulun kapısında Güney'i görünce yolunu değiştirmeye karar verdi. Ona cevap vermeye bile hali yoktu.

Güney hızla yaklaşıp Beste'nin kolunu tuttu. "Teyzen merak etmiştir, seni eve bırakayım."

Beste hafifçe irkildi. Güney'e dönüp bitkin bir halde itiraz etmeye başladı. "Gerek yok, eve gidebilirim."

Güney öfkeyle Beste'nin elini kavradı. Arabaya doğru sürüklerken "Bir daha tekrarlamayacağım!" diye bağırdı.

Yüzünü buruştururken itiraz edememişti Beste. Ağzını açmaya da hali yoktu. Sessizce Güney'in açtığı ön kapıyı kapatıp arka koltuğa geçti. Başını koltuğa yaslayıp gözlerini kapatmadan önce kendini konuşmaya zorladı. "Evimi biliyor musun?"

"Evet."

Yorgunluğuna teslim olup gözlerini kapattı Beste. Şu an ağlamak, üzülmek hatta düşünmek bile çok zordu. Sadece uyumak istiyordu. Saatlerce uyumak...

Güney AralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin