Final

480 128 88
                                    

Yaşamak neydi? Yaşamak umut etmekti. Yaşamak umut ettiklerimizi gerçekleştiririz diye yaşadığımız günlerdi.

Peki ya umudu kalmayan, sıfırı tüketmiş biri yaşayabilir miydi bu kötü dünyada? Ben kendi dünyamda yaşamama rağmen umudum tükenmişti. Çünkü gerçek dünya benim dünyama bile müdahale etmişti.

Umut tükenmiş, keder ve hayal kırıklığı kalmıştı sadece. Hayal kırıklarımla kessem bileklerimi daha da acır mıydı ruhum, kalbim?

Hayal kırıklığı zaten öldürüyordu ki ruhu, geriye nefes alan bir bedenden başka ne bırakıyordu? Umut tükenince yaşamanın ne anlamı kalıyordu?

Evim, hayatımın geçtiği sokak, yaşadığım şehir ayaklarım altındaydı. Yaşamak anlamlı mıydı? Ne umut kalmıştı, ne hayal...

Ben o hastaneye geri gitmek istemiyordum. Oraya yeniden gitmem ölü ruhumu yaşayan bedenimle beraber gömmekten farksızdı.

Oturduğum duvardan kalkıp teras gibi olan çatının en uç noktasına geldim ve bir adım atarak duvarın üstüne çıktım.

Kollarımı açarak rüzgarı tenimde hissettim. Gözlerimi kapatıp hâlâ hissedebiliyor muyum diye düşündüm. Hissettiğim tek şey rüzgardı, bir de bol bol kendim tarafından bozguna uğratılmayı hissediyordum.

"Afra!"

Derinlerden gelen annemin sesine gözlerimi açmak istesem de açmadım.

En çok onlara üzülüyordum. Bir kızları doğduğunda ne çok sevinmişlerdir kim bilir. Ama aklıma yerleşen bu hastalık onların sevincine hep gölge düşürmüştü.

"Afra?"

O kadifemsi yumuşak ses rüzgarın serin hissiyatını, güneşin yakıcı hissini tüm vücudumda hissettiriyordu.

"Afra, in lütfen konuşalım. Oraya gitmek zorunda değilsin."

Dudaklarım yine gerildi, gülümsedim. Ben hiçbir şey yapmak zorunda değildim ki...

Omzumun üstünden ona baktığımda güneşle dans eden o sarımsı parlak saçları göz kamaştıracak cinstendi.

"Umut var mı Saye?"

"Var. Benim umudum var ama o şu an kollarını boşluğa açmış gözlerimin önünde duruyor."

Gözümden akan bir sıcak damlanın varlığı yüzümde gezinirken içimdeki acı sızlıyordu. Emin olmak için sordum.

"O umut ben miyim?"

"Sen benim kaybetmemek üzere bulduğum umudumsun Afra."

"Ama sen benim umutlarımı parçalayıp yeniden yapıştırdın. Sonra yine parçaladın."

"O ben değildim."

O değildi, o benim hayalimde olanlardı. O benim hayalim ile gerçeklerimin kavgası sonucu oluşan halüsinasyondu.

"Biliyor musun? Sen sandığım hayaline beni azıcık sever misin diye sormuştum. Bir yalandan medet umdum ben, sence benim umudum kaldı mı?"

Gözlerim kapalıydı. Kollarım direncini kaybetmişti ama hâlâ açıktı. Rüzgarı hissetmiyordum. Hissettiğim ateşti, Saye Uzunay'ın ateşiydi.

"Bana gerçekte bu soruyu sorsaydın ne yapardım biliyor musun?"

İçimde ölen umutlarımdan biri cansızca kıpırdadı.

"Ne yapardın?"

"Beni sever misin demene fırsat vermeden sarılıp öperdim seni."

İçimde bir mumun ateşi titrerken gözlerimi açmak istemedim.

"Ben bir hancıyım Saye, sen ise bir yolcu."

Onun sözleri gitmemişti benden, bir tek onlar gerçekti.

"Yolcu hancı için kalmaya geldi."

"Biliyor musun? Sen sandığım sen de bana böyle gelmişti."

Yüzümde buruk ve acı bir gülümseme oluştu. Oysa o zamanlar ne umutlarım vardı şimdi yaşamayan.

"Ben gerçeğim Afra, buradayım. Gel lütfen, ver elini bana. Hem ben hep seninleydim. Saçlarının arasında gizlenmiş pembemsi saçın rengi açılmış. Ben hep oradaydım, seninleydim. Hadi ver elini bana, hadi güzelim!"

Gözlerimi açınca gördüğüm ilk şey gökyüzüne yakınlığım olmuştu. Gözüme çarpan elle başımı omzumun üstüne çevirdim. O ince uzun parmakları bana uzanmıştı. O elleri tutabilir miydim?

Ben kendimi bile hayal kırıklığına uğratmıştım. Ben herkesi hayal kırıklığına uğratmıştım. Onu da hayal kırıklığına uğratmaya dayanamazdım.

Gözlerimi yeniden kapatıp karanlığa tamamıyla hapsolmak istedim. Karanlığa adımımı atmadan önce son bir kez söylemek istedim.

"Saye Uzunay, ben senin hayaline bile delice aşıktım. Seni gerçekliğinle ne kadar sevdiğimi sen düşün. Bu deli kızın deli aşkı, bu bir hayalperest hancının kendi dünyasında da gerçek dünyasında da yer bulamayışı..."

Kendimi boşluğa bırakmak için hazırken belimden sarmalanıp havalanmamla ufak bir çığlık attım.

Ayaklarım yere basarken gözlerimi açtığımda onun yüzünü göreceğimi biliyordum ama sadece nefes alışına son vermek isteyen bir kıza nefes üflemek ihanetti.

"Seni bulmuşken bırakır mıyım sandın? O hata bir kere olur güzelim. Benim dünyam seni bekliyor hancı. Belki ben han olamam ama seni yoluma katıp kendi dünyama götürebilirim. Senin dünyan ben olurum."

Duyduklarımla gözlerim gerçek mi diye açılırken dudaklarımın üstünde hissettiğim dolgunlukla gözlerimi kapattım.

Bu dokunuş gerçekti. Benim dokunuşumda sadece aşk vardı, Saye'de ise aşk olmadığı için tutku.

Gözlerimi açarken sakallarının arasında gizlenmiş gamzesi bana göz kırpıyordu.

"Ben seni azıcık değil çok sevebilirim Afra. Sen hancı değilsin, sen bir yolsun. Ben ise o yolu yürümekle yükümlü bir yolcuyum artık. Beni hayalimden daha çok sever misin? Özgür ruhunu gerçekliğime tutsak eder misin?"

"Sen gerçeksin değil mi?"

O gece yolda sorduğum soru yinelemişti kendini. Her bitiş yeni bir başlangıç mıydı yani? Umut bitti dediğimiz yerde bile yeni bir umut doğar mıydı?

Elimi tıpkı o gece gibi kaldırdım ve yumuşak tenine değdirdim. Avuçlarıma batan sakallarını umursamadım. Tıpkı o gece gibi elini elimin üstüne değdirdi ve avucumu yüzüyle eli arasında hapsetti.

"Gerçek olduğumu anlaman için ilaçlarını her zaman alman ve Fadime Hanım ile daha sık görüşmen gerekecek."

Burnuma ufak bir şekilde vurunca gülümsedim. Annem, babam, Emir ve Fadime Hanım'ı çatı katı kapısının girişinde görünce emin olmak için sordum.

"O gerçek değil mi? Görüyor musunuz onu?"

Annem ve babam yaşlı gözlerle beni onaylarken Emir'e sarıldılar. Fadime Hanım da derin bir nefes verirken minnet dolu gözlerle Saye'ye bakıyordu.

"Görüyoruz. O gerçek Saye Uzunay. "

Başımı iki yana salladım.

"Görmüyorsunuz, bakıyorsunuz çünkü onu benim gibi görseydiniz sizde aşık olurdunuz." diye mırıldanırken yanımda duran Saye'ye baktım.

Sarımsı saçları aynı parlaklıktaydı. Toprak gözleri gülüyordu ama kirpiklerinde ıslaklık vardı.

Ben bir yağmur tanesiydim, onun toprak gözlerine düşüp duruyordum. Şimdi ise o toprak gözlerde yeşereceğim umudu içimi sarmıştı.

Hayat bitti dediğimiz yerde bitmedim diyerek yeniden başlıyordu ve umut hep vardı...

ÖZGÜR RUHWhere stories live. Discover now