7. Bölüm

470 140 111
                                    

Mutluluğun tanımı neydi? Ya da asıl soru; mutluluğun tanımı var mıydı? Değişirdi. Küçük bir çocuğa sorsak cevabı oyun, şeker olabilirdi. Yalnız birisi yalnız olmamak diye cevaplarken, hasta birisi sağlık derdi.

Bu soruyu bana bir hafta önce sorsaydınız cevabım kesinlikle özgürlük olurdu. Benim hayalperest ruhum zaten özgürdü ama fiziki özgürlük olmadan hiçbir şey olmuyordu.

Ama bu sorunun cevabı bugün Saye Uzunay'dı. Ona duyduğum koşulsuz ve beklentisiz aşktı, umuttu. Beni azıcık sever mi diye bir bekleyişti. Benim sevdiğim gibi sevmese de olurdu. İçinde bir yerlerde yerim olacağını bilmek bile mutluluktu.

O günün üstünden iki gün geçmişti. Ailem dışarı çıkmama bu iki günde kesinlikle sınır koymuştu. Dışarıda olmamı istemiyorlardı çünkü dışarısı; sokaklar, caddeler tehlikeliydi. 23 yaşında bir kız için akşamlar daha bir tehlikeliydi. Haberlerde izledikleri onca kadın vahşeti yüzünden henüz yeni kavuştukları kızlarını korumak istiyorlardı. Bu çareyi de beni evde saklamakta buluyorlardı.

Saye benim için kalmıştı Konya'da. İletişime geçmek için numaralarımızı bile almamıştık. Neden bilmiyorum ama iyi olmuştu. Ben sürekli mesajlaşacağım veya sosyal medyada fotoğraflar paylaşacağım bir ilişki istemiyordum. Bunlar bana fazla samimiyetsiz geliyordu, daha gerçekçi olmalıydık. Hem eskiden whatsapp mı varmış canım? Instagram’a atılan kaç tane annelerimizin babalarımızın cıvıkça fotoğrafı var ki?

Bu iki günüm eski kitaplarımı okuyarak ve müzik dinleyerek geçmiş olsa da sıkılmıştım. Saye'yi görmek istiyordum ama onu nerede bulacağımı da bilmiyordum.

Piyano melodisi çalan kulaklığımı çıkardım ve isyan bayrağını çekmek üzere odamdan çıktım.

Annem her zamanki gibi mutfakta bir yandan yemek yaparken bir yandan Müge Anlı izliyordu. Emir de oturma odasında uzanmış elindeki telefonla oynuyordu. Babam zaten işteydi.

"Ben bunaldım anne!"

Annem muhtemelen çok dalmıştı ve benim bu ani çıkışımla yerinden sıçramıştı.

"Ne diyorsun Afra? Ödümü kopardın hem sessizce yaklaşılır, aniden bağırılır mı? Öldüresin mi var beni?"

Soluksuzca soruları sıralarken geçip karşısına oturdum. Ona en yalvaran gözlerle bakarken alt dudağımı dışarı doğru büktüm.

"Olmaz kızım. Hem neyi var evimizin? Mis gibi işte, otur. Çok sıkılıyorsan odanı dağıt yeniden topla."

Annemin çılgınca eğlence anlayışına göz devirirken ellerimi birbirine kenetledim. Şu an altı yaşında bir çocuk gibi davranıyordum farkındaydım. Yaşımın getireceği olgunluğa şu an ulaşılamıyordu.

"Leman Sultan benim gönlümün sultanı. Eğlence anlayışınız mükemmel ama ben sıkıldım. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Lütfen yaa! Gizlice çıksam daha mı iyi?"

Annemin kaşları çatılırken elindeki patatesi doğramaya devam etti.

"Anne?"

"Babana sor."

"Sen bir tanesin Leman Sultan!"

Yanağına uzunca bir öpücük kondururken şu iki günde öğrendiğim telefonumu alıp babamı aradım.

"Babacığım?"

"Afracığım?"

"Nasılsın?"

"İyiyim yavrum sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Piyasa durumu nasıl?"

Eğer altın, euro veya dolar yükselişteyse belki izin almam daha da kolaylaşırdı umuduyla lafa direkt giriş yapmamalıydım!

ÖZGÜR RUHKde žijí příběhy. Začni objevovat