1. Bölüm

960 167 75
                                    

Тоска

Rusça'dan hiçbir dile çevirisi olmayan bu kelimeyi tüm hayatımın özeti olarak görüyorum. Nedeni olmadan kalbinizde hissettiğiniz burukluk, ruhunuzdaki ızdırap anlamına gelen bu kelime aklımda günlerdir dönüp dolaşıyor. Tıpkı şu an bembeyaz bir odada karşımda oturmuş beni anlamasa da "anlıyorum" kelimesini dilinden düşürmeyen, gözlüklerini indirip önündeki raporları inceleyen Fadime Hanım'ı izlerken aklımda dönüp durduğu gibi.

Beyaz herkes için masumluğu, temizliği temsil ederken benim midemi bulandırıyor. Eskiden severdim beyazı ama eskidendi işte. Bu her tarafı beyaz olan hastane, benim beyazdan nefret etmemin nedeni oldu çünkü hastaneler beyaz olmak zorunda. Oysaki burada hayatımın en siyah günlerini geçiriyorum. Her gün kulakları sağır edercesine çığlıklar atılıyor, benim içimde atan çığlıklar ise her seferinde bana ait bir şey götürüyor ve bunu kimse duymuyor.

Hıçkırıklar yükseliyor, gözyaşlarını silen olmuyor. Sakinleştirici ilaçlar uyuşturuyor ruhsal acılarını. Ben sadece duyuyorum, görüyorum ama hiç bir şey yapamıyorum. Çünkü kendi içimi sel götürürken başkalarının yağmurdan kaçışına çare olamıyorum.

Buraya gelmeyi kendim istedim, biliyorum ama ben onlar gibi olmadığımı bilmiyordum.

Yüzünüze en yakınlarınız tarafından "sen delisin" diye bağırdıldığında hiçbir şey yapamıyorsun. Sadece "ben deli değilim" diyorsun ama duyuramıyorsun. Hayal dünyan yüzünden yalnızlaştıkça gerçeklere çarpıyorsun.

Ben hiçbir zaman kendime deli diyemedim. 'Ben hayalperest bir yabancıyım' dedim, 'Hayal gemisinin rotasız kaptanıyım' dedim.

Masaya vurulan tık tık sesi ile düşüncelerimden sıyrılırken karşımdaki psikiyatristim Fadime Hanım'a ölü bir balık gibi baktım.

Bu hastanede ilk nefretimi bu kadına vermiştim. Anlamıyordu ama anlıyorum diyordu. Bazen gözlerinde acıma duygusu seziyordum. Bu yüzden nefret ettim ondan.

Acıma, yalan söyleme, beni anla!

Önündeki raporlarıma gözünün ucuyla baktıktan sonra yerinde doğruldu ve gözlüklerini çıkartıp masaya bıraktı. Anlaşılan yine başlıyorduk.

"Evet Afra, bugün nasılsın?"

Nasıl olduğumu çok merak ediyorsun sanki? Ben bile merak etmiyorken hem de...

"Her geçen günüme göre biraz daha ölü."

Yüzü düşse de hemen toparlayıp sahte
gülümsemesini takındı.

"Raporlarını inceledim, burada olmaktan memnun değilsin biliyorum. Burada olmaktan kimse memnun değil ama sen tedaviyi hiç aksatmadın. Sonuçlarını almaya başladık. Şimdi müjdeni vermek istiyorum. Tedavin sonuçlandı."

Tedavin sonuçlandı.

Dinlemediğim cümlelerin sonunda olan o vurgu ile yerimde doğruldum. Ölü balık gibi bakmayı kesmişken "Gerçekten mi?" diye sormaktan kendimi alamadım.

İçimde bir umut ışığı doğarken karşımdaki çakma sarışın ilk kez iyi gözüküyordu bana.

"Evet. Sonuçların olumlu, yani iyileştin ama biliyorsun ilaç tedavin hiç bir zaman bitmeyecek. Hepsini aksatmadan kullanmanı istiyorum senden."

Başımı çocuk gibi coşkuyla sallarken yüzümdeki kasların gerilmesinden dolayı aylar sonra yüzümde içten bir gülümseme olduğunu hissedebiliyordum.

"Biliyorum. Peki, ne zaman taburcu olabilirim?"

Öbür dünyadaymış hissi yaratan bu hastaneden de, şu aptal fon müziği ve bembeyaz deri koltuk yetmiyormuş gibi bilgisayarın bile beyaz olduğu terapi odasından da, sinirlerimi bozan Fadime Hanım'dan da bir an önce kurtulmak istiyordum.

"Evraklarını hazırlıyorum, yarım saate hazır olur. İstediğin zaman ayrılabilirsin. Ailene haber vermemi ister misin?"

Şu kadın bana o kadar sahte geliyordu ki...

"Hayır, sürpriz yapmak istiyorum. Kendinize iyi bakın Fadime Hanım."

Arkamı dönüp çıkacağım anda Fadime Hanım'ın sesi beni durdurdu.

"Afra, biliyorum beni hiç sevmedin ama ben size yardım etmek için buradayım. İlaçlarını almayı unutma. Yeni hayatında şans seninle olsun. Allaha emanet ol."

Başımla selam vermekle yetinirken hızla odama çıkıp eşyalarımı toplamam gerektiğinin farkındaydım. Bilet bulabilir miyim acaba diye düşünürken bir yandan da bizimkilerin tepkisini merak ediyordum.

Ben Afra Aksoy.

İnsanlar tarafından yalnızlığına itilen, kitapları ile hayallere dalan, kendisini o hayal dünyasında daha mutlu ve güvende hissederken gerçek dünyadan uzaklaşan hayal gemisinin rotasız kaptanıyım.

Ve şimdi karaya ayak basma vakti.

Özgür ruhum bedenimin azadına kavuştu. Hayatın getireceklerini bilmeden kaybettiklerimi hayattan götürme planları kurmaya başlamıştım bile.

Hayatı bilmeden...

ÖZGÜR RUHWhere stories live. Discover now