4. Bölüm

607 155 183
                                    

"Afra? Afra uyanmalısın geldik."

Omzumdan dürtülmemle gözlerimi yavaşça araladım. Yavaş yavaş netleşen, kaşlarına değecek kadar uzun kirpiklerin gölgesi altında olan yağmurun ıslattığı koyuluktaki toprak gözler tam gözümün içine bakıyordu. Kalbimdeki kuş da yavaş yavaş kanat çırpmaya başlayınca doğruldum ve neredeyse boğazımda atan nabzımı yavaşlatmak istedim.

"Saye?"

Çatallı çıkan sesimden utanarak birkaç kez öksürdüm.

"Konya'ya gireli beş dakika falan oldu. Beş dakika sonra da otogarda oluruz. Toparlan diye uyandırdım, kusura bakma."

Ensesine götürdüğü eliyle mahçupca yüzünü buruşturdu. Bu hali yaramazlık yapan bir çocuğu anımsatmıştı bana. O kadar saat yol ona hiç etki etmemiş gibi, hâlâ kusursuz duruyordu. Sadece saçları biraz dağılmıştı ki bu ona ayrı bir hava katmıştı. Kim bilir ben ne haldeydim...

"Hayır ne kusuru, çok teşekkür ederim."

Tebessüm ederek şoförün yanına giderken eline mikrofonu aldı ve o kadifemsi sesini maalesef herkesle paylaştı.

"Sayın yolcularımız! Beş dakika sonra otogarda olacağız. Hepinize geçmiş olsun. Bir başka yolculukta görüşmek üzere!"

Hafif alay barındıran bu sözleri beni gülümsetirken aklıma gelen gerçekle o gülümseme yüzümde donmuştu.

Bir başka yolculuk...

Ben Saye'yi göremeyecektim. Saye bir muavindi. Sürekli hareket halindeydi ve ben belki de bir daha göremeyeceğim bir çocuğa mı aşık olmuştum?

Ah resmen imkansızlığın sınırlarında dolaşıyordum. İçimde olan burkulma gözlerimi dolduracak kadar kuvvetliydi. Kanat çırpan kuşun kanadı kırılmıştı sanki, tüm duygularıma prangalar vurulmuştu sanki...

Yine de onunla konuşmadan bu kadar umutsuz olmamalıydım. Otobüs otogara girince yerimden doğruldum. Yolcular birer birer inerken Saye onu ilk gördüğüm yere eğilmiş herkesin valizini çıkarıyordu. Buruk bir gülümsemeyle yanına ilerledim.

Herkes teker teker uzaklaşırken sonlara kalmaya özen gösterdim. Valizler teker teker çekilirken bir tek benim valizim kalmıştı. O kadar ciddi duruyordu ki şu an...

Porselen bir bebekten farksızdı. Kapağı indirirken kıvrılan gömleğinin altındaki pazıları şişerek daha da belirgin bir hal aldı. Orada öylece durmuş onu izliyordum. Önünde duran ise sadece benim valizimdi. Üstüne yapıştırdığı kağıdı okuyunca kafasını kaldırdı ve gözleri beni buldu.

"Afra Aksoy. Valizini almayacak mısın? Bize kalmasını istiyorsun sanırım."

Yüzü ciddilikten muzipliğe bürünürken buruk gülümsemem daha da genişledi. Şu an istediğim valiz değildi ki! Kollarına atılıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.

"Valizi almamla gitmem gerekecek. Sonra seni göremeyeceğim. Bu benim için çok ağır bir şey."

Cesaret hapı almışım gibi ağzımdan dökülen sözcükler yaydan çıkan oktu. Devamı gelecekti biliyorum. Sonunu düşünmeden yaptığım ilk hareketin bu olması aslında beni mutlu etmişti. Kaşları havaya kalkarken dudaklarındaki gülümseme yavaş yavaş silinmeye başlamıştı.

"Afra... Bir yolcu ile hancı arkadaş olabilir mi sence?"

Yumuşak olan sesi dahası mümkünmüş gibi daha da yumuşamıştı.

Küçük bir çocuk gibi mırıldandım. "Saye lütfen biraz konuşmak istiyorum seninle." 

O toprak gözleri gözlerimde biraz oyalandıktan sonra başıyla onayladı ve valizimi sürükleyerek yanıma geldi. Sessizce otogarın içine girerken camdaki yansımamıza takıldı gözüm. O kadar dağılmış haldeydim ki...

ÖZGÜR RUHWhere stories live. Discover now