14. Bölüm

330 123 82
                                    

Gözlerimi yeni bir güne açarken içeriden gelen telaşlı konuşma kulaklarıma doluyordu. Annem birisiyle konuşuyordu. Sabah sabah bu telaşla konuştuğu kişi kimdi acaba?

Yatağımdan kalkıp salona geçerken annemin açık kahverengi gözleriyle gözlerim kesişti. Gözlerinde yaş vardı. Neler oluyordu?

"Tamam, tamam, sonra yine konuşuruz."

Annem aceleyle telefonu kapatırken tuhaf davranıyordu.

"Günaydın anne, bir sorun mu var ?"

Yanıma gelip bana sıkıca sarılırken kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Neler oluyordu?

"Hiç, yarın damat adayıyla tanışacağız ya ondan duygulandım. Hani evlenirseniz diye işte."

Anneme şaşkınca bakarken damat, evlilik, ben ve Saye çokça tuhaf geliyordu kulağa.

Anlam verememiştim ama hayırlısı diyip mutfağa geçtim. Annemi telaş sarmıştı bile. Mutfakta sadece kıvranırken gözlerim tezgahın kenarında duran ilaçlarıma takıldı. Umarım içmediğimin farkına varmamışlardır.

Ben iyiydim ve bu ilaçlara artık ihtiyacım yoktu. Çaktırmadan ilaçları avucumun içine alırken mutfaktan çıktım. Odama geçip başucumdakini çekmecenin içine gelişigüzel attım. Hazırlanıp çıkmam lazımdı. Emin değildim ama Saye'yi yine o parkta bulacağıma inanıyordum. Ben bulamasam da o beni bulurdu illa ki...

Koyu lacivert jean giyerken üstüme dirseklerime kadar gelen bordo bir kazak giydim. Havalar soğumaya başlamıştı. Saçlarıma maşa yaptım bir saat gibi sürede. Gözlerime bir eyeliner çektim. Kırmızı bir de ruj sürerken dolabımdan bordomsu botlarımı ve siyah mevsimlik ceketimi de alıp giydim.

"Ben çıkıyorum." diye seslendim anneme.

"Nereye kızım? "

Annem mutfaktan bana seslenirken telaşı hâlâ geçmemişti. Endişesi vardı ama eğer dediği gibiyse endişesi bu gerçekten komikti.

"Saye ile buluşacağım görüşürüz" dedim ve çıktım evden.

Yazardan;

Leman Hanım korkuyordu. Korkuyordu kızını yeniden kaybetmekten ama engel olamıyordu biricik kızının ellerinden yine kayıp gitmesine.

Afra, Saye denen çocukla buluşmaya gideceğini söylemişti. Kalbinin üstüne bir taş konulmuştu sanki. Sabah yaptığı telefon görüşmesi Afra'nın gelmesiyle yarım kalmıştı. Sabahtan beri sadece dolanıyordu mutfakta. Oysaki yarın gelecek misafir için hazırlık yapması gerekiyordu ama önce o misafirin gerçekliğinden emin olmak istiyordu.

Telefonunu alıp son aranan numaralardan Fadime Hanım'ı bulup aradı ama aradığınız kişi şu an başka bir görüşme yapıyor sesinden sonra telefonu kapatıp üstüne üstüne gelen evin içinde turlamaya başladı.

Fadime Hanım ekranına gelen bildirime bakıp konuşmasına devam etti.

"Telefon numarası bu değil mi, eminsiniz?"

"Evet efendim, numara Saye Uzunay'a ait."

"Teşekkürler."

Fadime Hanım üzüntülüydü, o da en az Leman Hanım kadar korkuyordu. Avuçlarının içinde olan numara kendisinden nefret etmesine rağmen Fadime Hanım'ın sevdiği Afra'nın o anlatıp durduğu Saye'ye aitti.

Telefonunu eline alıp numarayı tuşladı. İçinde korku vardı. Telefon her çalışında kalbi korku ile atıyordu.

"Alo?"

Telefon yumuşak bir sese sahip birisi tarafından açılınca Fadime Hanım psikiyatrist kimliğine büründü.

"Merhaba, Saye Uzunay ile mi görüşüyorum?"

"Benim buyurun, siz kimsiniz?"

Fadime Hanım gözlüklerini masasısın üstüne bıraktı ve derin bir nefes aldı.

"Ben Psikiyatrist Fadime Ercan. Sizinle Afra Aksoy hakkında konuşmak için aradım."

Afra'dan;

Parka gelmiş ıslak bankı kurulamıştım. Sonra oturup Saye'nin gelmesini bekledim. Saatler olmuştu. Yine mi gelmeyecekti? Yine beni burada tüm gün bekletmeyecekti değil mi? Kalbim bir kuşun kalbi gibi atarken Saye'ye nasıl ona ailemin tanışmak istediğini söyleyeceğimi bilmiyordum. Kabul eder miydi acaba? Etmezse babama ne diyecektim? Babam bir daha onunla görüşmeme izin verir miydi daha doğrusu?

"Beni düşünüyorsun herhalde?"

Yanıma ne ara gelip oturmuştu da ben onu fark etmemiştim bilmiyordum. O güzel yüzüne bakarken güneş doğmuş gibi hissediyordum. Sarımsı parlak saçları yine özenle taranmıştı.

Siyah kazağının kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. Altında bacaklarını saran gri bir jean vardı ve her zamanki gibi nefes kesiciydi.

"Seni düşünmediğim bir saniyem bile yok ki."

Gülkurusu rengindeki küçük dolgun dudaklarında ukala bir gülümseme oluştu. Onu her dakika izlesem de yetmeyecekmiş gibi hissediyordum.

"Ailem seninle tanışmak istiyor."

Pat diye söylediğim cümle pek etkili olmamıştı sanırım ya da duymamıştı. Bana doğru dönüktü ve bankın sırt kısmına kolunu bükük bir şekilde yerleştirmiş, başını dirseğinin oluşturduğu kıvrıma yaslamış beni inceliyordu, dudaklarında müptelası olduğum gülüşüyle...

"Saye ailem seninle tanışmak istiyor yarın."

"Olur."

Olur mu? Kabul etmesini diliyordum zaten ama bu kadar çabuk, sorgulamadan kabul etmesini beklemiyordum.

"Yarın burada buluşalım o zaman, olur mu?"

"Olur sevgilim."

Kalbim olağan dışı atıyordu zaten ki o bana böyle bakarken sevgilim diyince kalbim yerinden çıkarak Saye'nin kalbiyle bütünleşip atacak diye korkuyordum.

Bir fotoğrafta görmüştüm. İki insan kalbini yan yana koyunca bizim bildiğimiz kalp motifi ortaya çıkıyordu. Kalbim de Saye'nin kalbinin yanında yerini alıp atmak istiyordu sanki.

"Gitmen gerekiyor sanırım."

Sarımsı düz biçimli kaşları sorarcasına havaya kalkınca dediklerini yeni idrak edebilmiştim. O kadar dalmıştım ki onu izlemeye...

Başımı sallayıp kalkarken hiç gitmek istemiyordum. Hâlâ soramamıştım sorularımı ona. Sevgilim diyordu ama sevgili gibi miydik bilmiyordum. Arkama dönüp baktığımda gülümseyerek el sallamasına gülümsedim ve ben de ona el salladım.

Kalbimin gümbürtüsünü duyuyordum. Saye benim için asla sıradan biri değildi. Saye benim hayatım olmuştu.

ÖZGÜR RUHWhere stories live. Discover now