15. Bölüm

325 123 80
                                    

Sabah erkenden kalkmıştım. Tüm gece heyecandan uyuyamamıştım. Mutfağa gittiğimde annemin sadece bir poğaça yaptığını görünce sinirlerimi bastırmaya çalıştım. Hadi ama dün bütün gün evde hazırlık yapmamış mıydı annem?

Evi dip bucak temizlediğini varsayarsak poğaça yapması bile mucizeydi. Dün geldiğimde evde olağan dışı bir durgunluk vardı. Anlam vermediğim gibi üstünde de durmamıştım.

Mutfak önlüğünü belime bağlarken dolaptan gerekli malzemeleri çıkarıp pasta kekini çırpmaya başladım. Kalıbına dökerken fırına verdim keki. Kremasını yaparken bir yandan da kulağımda çalan hareketli şarkıyla dans ediyordum.

Kremayı soğuması için buzdolabına koyarken, kurabiye hamurunu yoğurmaya başladım. Keki fırından çıkarıp tezgahın üstüne bırakırken kurabiyelere kalp şekli verip fırına sürdüm. Kremayı pasta kekinin üstüne güzelce yedirirken üstüne damla çikolataları attım ve erimiş nutellayı bütün pastanın üstüne gelişigüzel döktüm. Kurabiyeleri de fırından çıkardıktan sonra soğuması için bıraktım.

Kahvaltıyı hazırlarken annem, babam ve Emir uyanmıştı.

"Günaydın!"

Gayet neşeli çıkan sesime ben bile hayret ederken soğumuş kurabiyelerin üstüne çikolata gezdirip mısır gevreklerinden attım.

"Hadi çayı soğutmayalım, kahvaltı masası beklemez."

Gülümseyip yerime otururken annem zoraki bir şekilde gülümsemeye çalışmıştı. Babam tepki göstermezken Emir odasına geri gitmişti. Allah aşkına neler oluyordu?

Çayları doldururken durgunluğu hatta ailemin üstüne çöken hüznü anlamaya çalışıyordum.

"Neyiniz var?"

Annem ve babam birbirlerine bakarken ikisi de yok bir şey gibi bir şeyler gevelediler. Moralimi bozmayıp kahvaltımı yaparken saatime baktım. Saat öğleye geliyordu. Olamaz!

"Saat öğleye geliyor. Ben Saye'yi almaya gidiyorum. Lütfen böyle olmayın" dedim ve ikisinin de yanağına bir öpücük bırakıp odama geçtim ve üstümü giyindim. Çekmecemden tokamı alıp saçımı toplarken ilacımı da alıp ailemin gözü önünde içmek için mutfağa gittim. Benim gelmemle annem ve babam susarken bir bardak su doldurup ilacımı içtim. İkisinin de yanağına bir öpücük bırakıp evden çıktım.

Saat kaçta gelecekti bilmiyordum. Yine beklemem gerekecekti ama olsun. Sonuçta ailemle tanışacaktı ki her ne kadar ailem tanışmayı teklif etmesine rağmen gönüllü olmasa da ben çok heyecanlıydım.

Her zamanki parka gidip aynı banka oturdum. Telefonumu çıkarıp oynamaya başladım ama saatler geçmek bilmiyordu. Ah, ne saati daha on beş dakika yeni olmuştu.

Eylülün sonlarını yaşıyorduk. Dökülen sarı yaprakların üstüne basıp onların ayağımın altında hışırdaması hoşuma gidiyordu.

Rüzgarın salladığı salıncağa binip yavaş yavaş kendimi sallamaya başladım.

Aradan bir buçuk saat geçmişti ama hâlâ bekliyordum. Aileme karşı mahcup olmak istemiyordum. Yerimden kalkıp küçük parkı turlamaya başladım.

Telefonum çalınca bir umutla yokladım cebimi. O olmayacağını bile bile umutlandım. Arayan babamdı.

"Baba şey geliyoruz, Saye biraz gecikecekmiş."

"Afra, eve gel kızım."

"Baba..."

"Seni bekliyoruz."

Babamın sesi o kadar kötü geliyordu ki o kötü olan sesini bastırmak için çaba göstermesi bile daha kötüleştiriyordu sesini. Saye gelmeyecekti.

Umutlarım yine yıkılırken canım yine acımıştı. Yine bir hayal kurmuştum ve Saye o hayallerime bir taş atıp tuzla buz etmişti.

Hayal kırıklıklarımın üstüne basa basa eve giderken aileme ne diyeceğimi bilmiyordum.

Gözümden süzülen bir damla yaşı kolumla silerken burnumu içime çektim. Ağlama lütfen Afra, alışamadın mı Saye'nin anlamsız davranışlarına.

Unuttun mu? Verdiği sözü tutmayışına kaç kere şahit oldun. Neden hala üzülüyorsun, neden?

Asansöre binip katı tuşladım. Saçlarımı düzeltirken biraz kendime gelmeye çalıştım. Aynadaki görüntüm güzel duruyordu ama içim bir harabeydi.

Asansörden inerken kapının önündeki tanımadığım ayakkabılara şaşırırken içeride kim olduğunu merak ettim.

Kapıyı açıp içeri geçerken "Ben geldim." diye seslendim.

Misafir odasının kapısı açıktı. İçeriye geçerken annem ve babamın yüzü bana dönüktü. Karşılarında da bana arkası dönük iki kişi oturuyordu. Ve ben bu iki kişiyi de çok iyi tanıyordum.

Kapının girişinde olduğum yerde kalırken Fadime Hanım ayağa kalkıp bana döndü. Yüzüne yapışmış olan gülümsemesiyle bana bakarken reddettiğim düşünceyi aklıma getirmemeye çalışıyordum.

Uzun boyu, yapılı vücudunu saran gri bir tişört ve bir jean ile ayağa kalkan, parlak saçları yine geriye doğru taranmış, gülkurusu dolgun dudaklarındaki gülümsemeyle bana bakan Saye'nin toprak gözlerinde farklı bir ifade vardı.

Saye Uzunay karşımda, Fadime Hanım'ın yanında bana ilk gün gördüğüm gibi bakıyordu.

Sanki eksik olan şeyler tamamlanmak için bir mıknatıs tarafından çekilip bir araya geliyordu ama ben hala o eksikliğin farkına bile varamamıştım ya da varmak istemiyordum.

Hani ağlıyorsundur ama gülmek zorunda hissedersin kendini, için parçalanır ama senin o acıya gülümsemen lazımdır. Şu an tam olarak buydu durumum.

"Saye! Saatlerdir seni bekliyorum, neden burada olduğunu haber etmedin?"

Annem koltuğa kendini atıp ağlamaya başlayınca gözlerim dolmaya başlamıştı.

Hayır, hayır! Tahmin ettiğim şey değildi. Lütfen olmasın.

Saye buruk bir şekilde bana gülümsemeye çalıştı ama gözlerinden geçen hüzün kalbimi bir bıçakla oyuyordu.

"Afracığım, otur lütfen konuşalım."

Ellerimi saçlarımın arasından geçirip başımı sağa sola salladım. Saye o heybetli duruşundan ödün vermeyerek yanıma geldi ve omuzlarımdan tuttu.

Kalbim delice çarparken sıcak avuç içleri tenimi yakıyordu. Beni koltuğa yönlendirirken kokusu ciğerlerime kadar ulaşmıştı.

Az önce oturdukları koltuğa oturdum. Saye yanıma oturunca Fadime Hanım tam karşıma bir sandalye çekti. Annem ve babamın görüş açısının tam ortasına oturmuştu. Kalbim boğazımda atarken gözlüklerini çıkarıp saçına taktı ve dişlediği dudaklarını serbest bırakıp gülümsedi.

"Bana Saye'yi anlat, yaşadıklarınızı anlat Afra."

Yanı başımda oturan Saye'ye çevirdim bakışlarımı, gözümdeki yaşlardan dolayı görüntüsü bulanıktı.

Dudaklarımı dişlerimin arasına aldım ve elimi yüzüme kapattım.

"Yoktu aslında değil mi? Hepsi aklımın bana oynadığı bitmek bilemeyen bir oyundu değil mi?"

Yerimden hızla fırlayıp bağırırken aslında onlara değildi kızgınlığım...

ÖZGÜR RUHWhere stories live. Discover now