5. Bölüm

563 147 132
                                    

Bazı anlar vardır; keşke bunu yaşayacağıma şunu yaşasaydım dediklerimiz. Sanki bir acı diğer acıdan üstünmüş gibi, sanki insan tüm bu ağır duygularla başa çıkabilirmiş gibi. Her duygu birbirinden daha üstün; ne sevginin derecelendirmesi üst sırada, ne nefretin, ne de özlemin...

Özlem ağır bir yüktür. İhtiyaç duyduğumuz insanlar yanımızda olmadığında bu özlem daha da artar. O ihtiyaçlar dayanamayacak noktaya gelir. Sanki yanımızda birileri olduğunda dayanma gücümüz artacakmış gibi.

Muhtaçlıktır bu. Bense her dakika muhtaçtım. Nefesim kesilirken, her nefes alışverişimde muhtaçlığım artıyordu. Daha fazla dayanamayacak hale geliyordum. O anlarda annemin elimi tutmasını, babamın saçımı okşamasını istiyordum. Geçmeyeceğini bilmeme rağmen geçecek diye fısıldamalarına muhtaçtım.

Özlem ağır bir yüktür ve ben o yükü şimdi omuzlarımdan atmak için buradaydım. Annem tepki vermezken gözleri dolmuştu. Babamın elindeki gazete yere düşmüştü. Annemden farksızdı, o da tepkisizdi. Ağlama isteğimi yok saymaya çalışarak titreyen dudaklarıma bir gülümseme yerleştirdim.

"Ben geldim. Kabusumdan uyandım anne, baba; bitti."

Annemin ağzından bir "hah" çıkarken babamın ayağa kalktığını görmemle kolları arasında kendini bulmam bir oldu.

"Afra'm; benim ilk göz ağrım, canım kızım."

Saçlarıma konan sayısız öpücükler ve saç diplerimi ıslatan muhtemelen babamın gözyaşları içimdeki sızıyı bir ağrıya dönüştürdü.

Hangi kız babasının gözyaşlarını hissetmek ister ki? Veya buna dayanacak bir kız var mıdır? İlk aşkı babası olan minik prensesler başkahramanlarına gözyaşını yakıştırabilir mi?

"Baba, babam..."

Genizden gelen acı bir feryat gibi dudaklarımdan dökülen birbirinin aynısı iki hece bu kadar yakıcı olabilir miydi?

Kollarımı boynuna dolayarak göğsüne iyice sokuldum küçük Afra'nın hala kahramanı olan babama... Kokusu hâlâ aynıydı, güven kokuyordu. Hiçbir erkeğin sahip olamayacağı bir kokuydu. Babam, ben fırtınalı dalgalarla baş ederken sığındığım bir limandı.

Gözyaşlarım babamın gizlendiğim boynunu ıslatırken annemin hıçkırığıyla kollarımı gevşettim. Babam da geri çekilirken yaşla dolu ela gözleri yüzümü ezberlercesine süzüyordu. Bir eliyle omzumu tutarken diğer eliyle gözlerini sildi. Her ağladığımda yaptığı gibi yaşla dolu olan gözlerimden nasibini alan ıslak kirpiklerimi öptü.

Babam görüş alanımdan çıkarken görüş alanıma annem girdi. Kızarmış açık kahve gözleri tıpkı benim gibi özlemle bakıyordu. Hâlâ kapı eşiğinde elinde mutfak beziyle dururken ona doğru adım attım ve kollarımı boynuna doladım.

"Annem, sarılmayacak mısın bana?"

Titreyerek çıkan sesim annemde ilk saniyelerde hiçbir tepki oluşturmazken "yavrum" diye haykırarak beni sıkıca sardı. Sanki kollarının arasından gelip alacaklarmış gibi, sanki bir daha göremeyecekmiş gibi.

Annem hıçkıra hıçkıra ağlarken yüreğim dağlanıyor gibi hissediyordum. Kor alevden yeni çıkan bir demir sanki içime işliyordu. Annem yavaş yavaş yere çökerken beni de bırakmıyordu. Ben de onunla beraber yere yavaşça çökerken birbirimize hâlâ sıkıca sarılıydık. İkimizin de hıçkırıkları birbirine karışıyordu.

Bir müddet o vaziyette sakinleşmeyi beklerken hıçkırıklarımız derin iç çekişlere dönüşmüştü. Annemden yavaşça ellerimi çekerken annem daha da sıkı sardı beni.

ÖZGÜR RUHWhere stories live. Discover now