LU_48 ~~~ mavi ve beyaz ~~~

Start from the beginning
                                        

Oysa Peter her gün mesaj atıyor, nasıl olduğumu sormak için. Onu özlüyorum, hep gülümseyen yüzü, güzel gözleri, bazen ellerini kollarını nereye koyacağını bilemeyen şaşkın tavırları. Ne kadar içten ve sahici.

~~~

İkinci akşam, yemek için yine masada toplandık. Hollandalı bana artık gülümseyerek bakmaya başladı. Ben de ona gülüyormuş gibi yapıyorum, ama ondan korkuyorum nedense hâlâ. Saçma uzun sorularına kısa cevaplar veriyorum. Kaptan sezinledi tedirginliğimi, araya girdi

" Denizde sıkılmıyorsun umarım Can"

" Denizde olmak harika ötesi. Sıkılmıyorum hiç. Kokusu bile yeter bana. Hele açık denizin dalgaları ve rüzgarı. Hayvanat bahçesinden tekrar doğal ortamına geri dönmüş bir vahşi hayvan gibiyim sanki, öylesine şaşkın hatırlamaya çalışıyorum gerçek yaşamımı"

" Peki bu vahşi, mutlu mu bari şimdi"

" Mutluluk benim ancak kısa sürelerle yaşayabildiğim bir şey. Çoğunluk, kaygı ve korku. Ama alışkınım. Hep böyle yaşadım. En azından şimdi Mert'le beraberken, o da çok az oluyor ama, mutluyum. Anlayacağınız mutluluğumun peşindeyim şimdi de sayenizde"

Çokca güldü bu söylediklerime Kaptan. O da katılsın sohbete diye, söylediklerimi Hollandalıya tercüme etti. O da güldü. Söylediklerimde gülünecek ne var anlamadım pek. Beni derinden üzüyor bunlar oysa. Bu vahşi metaforu, nerden aklıma geldi, bunu bilemedim.

Kaptanın talebi üzerine, Hollandalı da duhul etsin mükâlememize diyerekten, İngilizce devam ettik. İyi ya bana da pratik olur. Ama bu kadın, asil Londra aksanımı bozmaz umarım. Onlar şarap içiyorlar ama bana soran yok. Kaptan bana çocuk muamelesi yapıyor.

" Sıkılmıyor musun yalnız oturmaktan, gelmiyorsun yanımıza hiç"

" Hayır, alışkınım ben. Tabi Mert olsa, o başka. Ben yalnızken öğrenirim her şeyi zaten. Ruhumu dinleyerek"

" Derin bir söz. Platon gibi mi yani. Bütün öğrenebileceğimiz, içimizde zaten var olan bilgiyi hatırlamamızdır, gibi bir şeyler hatırlıyorum"

" Aynen, beni en çok etkileyen filozof Platon'dur zaten. Bence filozofların peygamberi. Onun bilgi anlayışı, zaten önceden edinilmiş olan ve ruhta saklı bulunan bilgilerin açığa çıkarılması, hatırlanması esasına dayanır. Ben de böyle olduğunu düşünüyorum"

" Seninle sohbette pek zevkli delikanlı, nereden biliyorsun bunları bu genç yaşında. Bu arada sen içki içiyor musun? İçmesen daha iyi gerçi, yaşın küçük sayılır"

Sonunda be Kaptan, iki gündür gözünün içine bakıyoruz. O bana, su yerine kola filan ister misin, diye soruyor. Yok süt getir bari. Ama aslan sütüne hayır demem. Babam da izin verdiğine göre, yeterince büyümüşüz demek ki.

" Şey size ayıp olmazsa içerim"

İşaret etti, servisi yapan çocuğa. Hay bin kunduz, getire getire dev bir şarap kadehi getirdi. Şarap hiç içmedim, bu nasıl bir şey ola ki. Neyse, şimdi onlar şarap içerken, bana rakı getirin lan, demek şık olmaz sanırım. Buna da alışırız ne yapalım.

Rakı ve viskiyi yakalayamaz, ama biradan iyi koşar bu şarap. Kadehleri tokuşturduk ilk yudum güzel, Mert aklıma geldi. Kaptan tahmin ediyor mudur acaba, oğluyla kadeh dışında şeyleri de tokuşturduğumuzu. Her halde ediyordur, utandım lan şimdi. Kaptan,

" Şimdi niye korkuyor veya kaygılanıyorsun ki" 

Bir büyük yudum aldım şaraptan, kafam döndü, Kaptan bana şaşkın bakarken. Cesaretimi toplayıp, yola çıktığımızdan beri içimi kemiren soruyu sormak istiyorum. Ama buna Mert kızar mı öğrenirse diye korkuyorum da. Ya da Kaptan garip karşılar mı, bilemiyorum.

Liseden ÜniversiteyeWhere stories live. Discover now