40. Bölüm: "Gizemli"

136 26 1
                                    

Multimedyada Mete var.

Mete'den

"Ama bu haksızlık!" diye bağırdım. Omuzlarını silktiğinde sabırla iç çektim. Balum'a hiç benzemiyordu. Balum, her zaman benim kazanmama izin verirdi. Şimdi Balum'u tekrardan düşününce içimde kötü bir his oluştu. Hatta kalbim sıkıştı. Nefes alamadım. Neredeydi? Hiçkimse bilmiyordu. Kimseye bir veda bile etmeden, sessiz sedasız gitmişti.

Gülerek yanıma geldi. "Hiç de bile." dedi, sevimli bir edayla. Gülen yüzünü izlemeye koyuldum. Acılarını atlatmasına sevinmiştim. Tam olarak geride bırakamasa da eskisi kadar etkilenmiyordu. Onun da acısı zamanla dinmişti. Tamamen değil belki ama yine de iyiydi işte.

Ne ara gülüşüne dalmışım, gözlerinde boğulmuşum bilmiyorum ama tuhaf bir sesle "Ne?" demesiyle kendime geldim.

Boğazımı temizledim. "Hiç. Dalmışım."

Güldü. Arkasını dönüp salona geçti. Ben de peşinden gittim. Pahalı koltuklara oturduğumuzda tüm aklımı, Balum işgal ediyordu. Biricik arkadaşım kim bilir nerelerdeydi... Ne durumdaydı? Aç mıydı? Üşümüş müydü? Üzgün müydü? En önemlisi de nefes alıyor muydu? Herhalde ölseydi haberini alırdık. Peki ya ölmekten de beterse? Ölüm onun için bir kurtuluşsa? Of! Neredesin be Balum?

"Ne düşünüyorsun?"

Derin bir nefes alıp dürüstçe itiraf ettim. "Balum'u." Yüzünde anlayışlı bir ifade belirdi. Aynı zamanda kederliydi de bu ifade.

"Bence iyidir. Hem bilirsin... Balum güçlü bir kızdır. Her anlamda."

Sinirlendim. Neden kimse anlamıyordu beni? Kötü bir şeyler olmuştu ve ben bunu hissediyordum. "Bana bu olay çok saçma geliyor. Balum asla kimseye haber vermeden gitmezdi. Bu işte bir bit yeniği var. Sence de tuhaf giden bir şeyler yok mu?"

"Mete, ben sana katılmıyorum. Balum, annesi sandığı kişinin aslında annesi olmadığını öğrendi. Bu kolay bir şey değil. Biraz da onu anla. Bence onun, bizden daha çok düşüneceği birçok sorunu vardı."

Haklı olduğunu sanmıyordum. Kimse haklı değildi belki de. Hadi bizi boşverdi...Ya Ege? Ona en azından bir veda etmez miydi? "Bilemiyorum, Maya. Bana hiç mantıklı gelmiyor."

Bana baktı, ilk önce. Gözleri buğulandı. Gözlerini yere dikti, sonradan. "Hayat mantıklı değil, Mete. Hayatta bir mantık arama. Boşu boşuna kendini yormuş olursun."

Kollarımı, bedenine doladım. Onu kaybetmekten korkuyordum. Cenaze günü, tam bir faciaydı. Maya, intihar etmek istemişti ve ben yetişmesem muradına erecekti de. Geri döndüğüm için çok mutluydum. İyi ki o an anahtarımı düşürmüştüm. Yoksa asla geri dönmeyecektim. Tabii biz şimdiye kadar çoktan Maya'nın cenazesini kaldıracaktık. Bunları düşündüğüm an, tüylerim ürperdi.

İlk zamanları hatırladıkça korkuyordum. Tekrar tekrar intihar etmek için uğraşmıştı. Kimseyle konuşmuyordu. Yemek yemiyordu. Sadece uyuyor ve ağlıyordu. Defalarca kez beni kovmasına rağmen onu hiç bırakmamıştım. O da zamanla, bana alışmıştı. Arkadaş olmuştuk. Ama Maya, Balum gibi değildi. Bilemiyordum. Yine de onun gibi olmadığını hissediyordum.

"İyi misin?" diye sordum, şefkat dolu bir sesle.

"Bilmiyorum. Alp'i özlüyorum. Sanki bir yanım hep eksikmiş gibi. Mete... Sana hiç olmadı mı böyle? Sevmedin mi hiç bu kadar? Kaybetmedin mi?"

"Belki." dedim kararsız bir tonda. Ama sanırım sorunun cevabı 'evet' idi. Balum'u kaybetmiştim.

"İçim yanıyor. Ama yangın zamanla sönüyor." yaşlarla dolmuş gözlerini bana çevirdi. "Sönmesini istemiyorum. Alp'i unutacağımı düşündüğümde bile delirecek gibi oluyorum ve kendimden ölümüne nefret ediyorum."

Artık Çok GeçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin