8. Bölüm: "Affetsen?"

460 93 35
                                    

Multimedyada Balum'un bara giderkenki hali var.

Bölüm şarkıları: Grup Seksendört - Söyle
Pera - Sevdiğim Kadın

İyi okumalar!

Öğretmenlerin, sınıftan içeriye girdiklerinde öğrencilere neden 'günaydın' dediklerini anlayamıyordum. Çünkü o öğretmen içeriye girdiğinde, yani ders başladığında, gün aydın olmuyordu. Hatta tam tersine kararıyordu. Acaba bize gıcıklığına mı böyle diyorlardı?

Ders Almanca'ydı. Bir süre derse odaklanmaya çalışsam da öğretmenin ne dediğini anlayamayacağımı fark ettiğimde bu çabamdan da vazgeçtim.

Tüm dersi, sınıfı izleyerek geçirmiştim. Sınıfın duvarları, diğer sınıflarınki gibi, soluk yeşil ve beyazdı. Kirlenmeye yüz tutmuş renkler, zaten kendi solgunluklarından dolayı insanı karamsarlığa sürüklüyorken bir de kirli oldukları için iyice boğuyordu.

Sınıf mevcudu fazla değildi. Buna oranla sınıf da büyük değildi. Sınıfta üç tahta da vardı. İsteyen akıllı tahtayı kullanırdı, isteyen kara tahtayı, isteyen de beyaz tahtayı. Normal tahtaların iki katı kadar bir ene sahip olduğu için bir duvar sadece tahtadan ibaretti.

Sıralar normal okullardan farklı olarak tahta değildi.

Etrafı incelemekten de sıkılıp elimle sırada ritim tutmaya başlamıştım ki dersin sonuna geldiğimizi ifade eden zil sesi, neyse ki, imdadıma yetişti.

Ne yazık ki ders bitmesini dört gözle beklememe rağmen teneffüste de yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bu yüzden konuşma amacıyla sıra arkadaşım Mete'ye döndüm. Mete, sadece sıra arkadaşım değildi. En yakın arkadaşımdı, uzun zamandır.

Mete de bana bakıyordu. Yüzünde sinsi bir ifade vardı. Ben bu ifadeyi biliyordum. Ne zaman saçmalamayı planlasa bu ifadeyi yapıştırırdı yüzüne.

"Balum, yeni bir kızla tanıştım. Çok tatlı bir insan. Hem de bu okuldan. Belki tanıyorsundur. Adı Kıymet."

"Hayır, tanımıyorum." dedim, soğuk bir sesle.

Hayal kırıklığıyla suratını asıp önüne döndü. Ama bu pek uzun sürmedi. "Ağabeyi var. O da bu okulda. Belki onu tanıyorsundur. Onun da adı..." bir süre düşündü. Adını aklına getiremiyormuş gibi bir hali vardı. "Kadir."

"Onu da tanımıyorum Mete." dedim bıkkınlıkla. Ben popülerim diye herkesi tanıyacak değildim ya. Zaten popülersen sen herkesi değil herkes seni tanırdı.

Dudaklarını büzüp tavana bakmaya başladı. Neye baktığını merak ederek ben de baktım. Fakat göze batan herhangi bir şey göremedim.

Biraz sonra dertli dertli içini çekti. "Eller kadir kıymet bilmiyor, anne." dedi. Ardından bir kahkaha patlattı.

Yüzümü buruşturdum. Yaptığı şaka, tek kelimeyle, iğrençti. "Ben de seni adam yerine koymuş, dinliyorum salak gibi. İğrençti. Hayattan soğudum."

Gülmekle yetindi. Aslında çok iyi bir insandı, Mete. Zor zamanlarımda yanımda olmuştu. Uzun zamandır tanıyordum, onu. Her insan gibi onun da bir kusuru vardı ve o da kötü esprileriydi. Ama ben buna alışmıştım artık.

O sırada sınıftan içeriye Uzay girdi. Ne ara iyileştiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Yanıma geldi. Bana olan ilgisi tamamen bitmişti, nakil döneminde. Buna seviniyordum. Nedenini bilemiyordum ama içim daha rahattı. Gülerek konuşmaya başladı. "Senin şu eski sevgilini gördüm. Ege'yi... Dağılmış durumda. Çok az zamandır tanıyorum ama hiç böyle görmemiştim onu. Zaten taş çatlasa iki kez görmüşümdür ama korkunç görünüyordu. Affet bence."

Artık Çok GeçWhere stories live. Discover now