8. Dağ evi...

1.6K 85 0
                                    

"Senin burda ne işin var?" dedim. Bana ters bir bakış atarak içeri girdi.

"Konuşmamız gereken şeyler var." dedi ve şöminenin başındaki tekli koltuklardan birine oturdu. Bende karşısına geçip oturdum. Beni takip eden oydu demekki. Yoksa beni bulması imkânsızdı. Merakla ona bakarken o sadece önünde birleştirdiği ellerine bakıyordu. Kafasında bir şeyleri tartıyor gibiydi.

"Artık konuşacak mısın?" dedim. Sabırsız bir şekilde. Gözlerini gözlerime sabitledi ve derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Bu gün babanın yanına gitmişsin?" dedi sorar bir şekilde. Yüzüne ters ters baktım ve kaşlarını çattım.

"Ne var bunda?" dedim. Babamın yanına gitmek için ona soracak değildim ya.

"Neden gittin?" dedi. Bana hesap soruyordu.

"Sen ne hakla bana hesap soruyorsun." dedim. Bu sefer kaşlarını çatan oydu.

"Sana hesap sormuyorum sadece babanla konuştuğun şeylerin benlede ilgili olduğunu düşünüyorum." dedi. Tamam bu konuda haklıydı ama ne konuştuğumuzu öğrenmeseydi buraya gelip benimle konuşmazdı öyle değil mi?

"Senle ilgili veya değil. Ne konuştuğumuzu zaten biliyorsun. Bana neden soruyorsun?" dedim. Hiç taviz vermeden devam ettim. "Asıl öğrenmek istediğin şeyi söylersen belki sana yardımcı olabilirim." dedim.

"Peki senin dediğin gibi olsun. Neden kabul ettin?" dedi. Ben kabul etmemiştim ki sadece biraz düşüneceğimi söyledim. Herhalde yaşadığım kolay şeyler olduğunu düşünüyorlardı. Ben daha 17 yaşındaydım. Bu yaşadığım şeyler kolay değildi. Kimse bunu aksini inkar edemezdi. Babamın kötü yanının olduğunu biliyordum. Ama beni bunların dışında tutmak yerine kendi iddiasına göre beni korumak için bu işlerin içine sokmaya çalışıyordu. Ben sıradan bir insan değildim. Hayatımın sıradan olmasınıda beklemiyordum ama bu kadar da tuhaf olacağını hiç tahmin etmezdim. Her zaman sadece babamın şirketlerinin başına geçeceğimi düşünürdüm ama sadece şirketlerin başına değil karanlığın başına da benim geçmemi istiyordu ama bu karanlığın ne başı vardı ne de sonu.

"Birincisi ben kabul etmedim sadece biraz düşünmem gerektiğini söyledim. İkincisi kabul etsem bile senin için değil bunu babam için yapıyorum. Üçüncüsü mantıklı düşünürsek babam beni bir karanlığın içine sokmaya çalışıyor ama bilmiyorki ben zaten karanlığın ta kendisiyim. Ben karanlığa alışığım. Karanlıkta kaybolmam ben mutlaka yolumu bulurum. İlk başta kabul etmememin sebebi sadece seninle evlenecek olma düşüncesiydi. Yoksa gireceğim karanlık beni korkutmuyor. Aksine karanlık benim göbek adım." dedim. Yavaş yavaş içimdeki zehri dökmeye başlamıştım.

"Senin bildiğin, alıştığın karanlıklarda benzemez o karanlık. Düşersen bir daha kalkma şansın yok! Çünkü düştüğün an ipini çekerler." dedi. Beni bu kadar hafife almasından nefret ediyordum. Ben hafife alınacak bir insan değildim ki bana nasıl böyle davranıyor anlamıyorum.

"Beni yine hafife alıyorsun ama sana nasıl biri olduğumu kanıtlıycam. Sen ister kabul et ister etme ben o karanlığa gireceğim. Anladın mı beni? Bundan sonra hayatına ne sen ne de bir başkası karışamaz. Ayrıca bana şu hesap sorma işinden de vazgeç. Çünkü bir dahaki sefere bu kadar kibar olamayabilirim." dedim ve söyliycekleimi bitirip arkama yaslandım.

"Ben bundan sonra sana istediğim gibi hesap sorarım." dedi ve ayağa kalkarak bana bir adım yaklaştı. "Çünkü o karanlığa girmeyi kabul ettiğin an benimle evlenmeyi de kabul etmiş oluyorsun." dedi ve tam önümde durup dudaklarıma eğildi. Yavaşça dudakları dudaklarımı kapladı. Ben çocuk gibi ne yapacağımı bilemez halde gözlerimi kapattım. Bu benim ilk öpücüğüm değildi. Ama ellerim titriyordu. Hazza katılıp bende ona karşılık vermeye başladım. Biraz sonra geri çekilip anlını anlıma yasladı ve dudakları dudaklarıma değerek konuştu.

KARANLIĞIN VELİAHTLARI~♥~ #Wattys2017Where stories live. Discover now