Gülerken garson yanımıza gelince ne yiyeceğime karar vermeye çalıştım. Bu oldukça zorlu bir süreçti. "Barlas favori futbolcunun forma numarasını söyler misin?" Garson ve o şaşırdı tabii ilk başta. Sonra Barlas'ın aklına ne kadar mal biri olduğum gelmiş olmalı ki şaşkınlığı geçmişti. Garson hala aynıydı tabii...

"11," dedi sırıtırken. Gözlerimi devirdim. "Hala Drogba'cı olduğuna inanamıyorum," diye yanıtladım. "Adana kebap olsun lütfen." Garson tuhaf bakışlarla siparişlerimizi aldıktan sonra Barlas beni yanıtladı.

"Drogba hayranlığı bir tutkudur. Anlayamazsın güzelim."

Kusar gibi bir hareket yaptım. Bu çocuk niye Galatasaray'lıydı ya...

"Sen ne yiyeceğini sayıya göre mi seçtin?"

Başımı olumlu anlamda salladım. "Hee. İçinde bir varsa birinci seçeneği seçeyim dedim. Yoksa da uydururdum bir şeyler."

"Kafayı sıyırmışsın ama olsun."

Yüzümü buruşturdum. "Sıyırmışsam sıyırmışım. Şuna bak hele. Bu nasıl bir randevu diye isyan ediyorum yine. Romantik olacağına bana neler diyor!"

Tek kaşını kaldırdı ve geriye yaslandı. "Yok ya boncuk hanım. Neden romantikliği ben yapıyorum? Öyle bir kural mı var?" Restine karşılık elbette ki geri durmadım. "Tamam o halde," dedim ben de geriye yaslanıp. "Bugün ben romantik olayım. Nasıl olacaksam artık..."

Bu dediğimin üzerine iyice keyiflendi ve gözlerini yüzüme sabitledi. "Bazen öyle güzel bakıyorsun ki böyle bakılmaya değer miyim bilmiyorum." Bu dediğime şaşırmışa benzemiyordu. Hatta gözlerindeki ifadeden çıkardığım kadarıyla bu cümlemi bekliyor gibi bir hali vardı.

"Değersin," dedi sustuğumu fark edince. Birden modum değişmişti. Çoğu zaman alaycı bir ruh halinde olurdum. Hiçbir şeyi ciddiye almaz ve her şeyden bir şaka malzemesi çıkarırdım. Ama tam şu an bunu yapmak istemiyordum.

"Bilmiyorum Barlas. Biz neyiz onu bile bilmiyorum. Askerlik arkadaşı mı, flört mü, birbirinden kopamayan iki insan mı? Ya da çok sıkı dostlar mı?" Omuz silkti. "Bunun ne önemi var? Birbirimizi bilmiyor muyuz sonuçta?" Beni delirtmekte üstüne yoktu.

"Öyle mi? Terk edeyim de burayı gör sen."

Göz kırpıp yanıtladı. "Arkandan gelirim."

"Kaçarım."

"Yakalarım."

Bir süre gözlerinin içine bakıp gülümsedim. Şu an için hiçbir şey düşünmüyordum.

"Aramızdaki şeyin adının hiçbir önemi yok Derin. Önemli olan hisler, öyle değil mi?"

Gülümsemeye devam ederken bir yandan da hınzırlık yapıyordum. Yanımda duran peçeteyi ona doğru fırlattım. "Böyle filozof gibi konuşuyorsun sonra da kereste oluyorsun." Kıs kıs güldü.

"Ağzım iyi laf yapar."

"Maç zamanı da göreceğim ben senin o ağzını."

Tam bana laf yetiştirecekken garson elinde siparişlerle geldiğinde lafı ağzında kaldı. Bıyık altında gülüp masada duran şeyleri kenara aldım. Garson rahatça servisini yaptıktan sonra Barlas'a döndü. "Kız arkadaşınızın söylediği tatlıdan siz de ister miydiniz?"

Yemekten sonraki tatlımı bile söylediğim için garsonun Barlas'a bu soruyu sorması çok normaldi.

"İsterim," dedi Barlas bana bakarken. "Künefe olsun benimki de."

Garson defterine bir şeyler yazıp yanımızdan ayrıldı. "Niye kız arkadaşın lafına bir şey demedin?" diye sordu muzip bir tavırla. Sırıtırken yanıtladım. "Niye diyeyim? Kız cinsiyetinde arkadaşın değil miyim?" Oflayıp başını ellerinin arasına aldı. Bense manasız manasız gülmenin peşindeydim.

KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)Where stories live. Discover now