"Çünkü rahat edemem." Omuz silkerek koltuğa biraz daha yayılırken, "Çokta önemli bir sebep gibi durmuyor," dedi.

"İnat mısın ya?" Sinirden olduğum yerde tepinmeme az kalmıştı. Rahat tavırları daha fazla sinirlenmeme sebep olurken bu durumdan zevk alır gibi bir hali vardı.

"Tahmin edemeyeceğin kadar hem de," dediğinde tahmin edebiliyorum demek istesem de yanıtsız bıraktım onu. Ne yapacağıma karar veremezken olduğum yerde öylece dikiliyordum. Karasızlığım yüzüme de yansırken, Adal oturduğu koltuktan kalkarak getirdiği siyah çarşafı serdi.

İnatçı tavrı karasızlığıma siniri de eklerken, "Sen bu koltukta yat, ben orada yatarım." Rahatsızlığım belli etmeden duramazken yansıtırken pes etmiştim.

"Bana fark etmez." Gülümseyerek kurduğu cümle fazla damarıma basarken arkamı dönüp çarşafımı toparlarken taklidini yaptım.

"Bono fork otmoz."

"Bir şey mi dedin?" Adal'a doğru dönerek yüzüme eklediğim yapmacık gülümsememle, "Yo, hayır," dedim. Toparladıklarımı alıp çapraz koltuğa doğru ilerledim. Adal'da odadan getirdiklerini alarak yanımdan geçip üçlü koltuğa ilerledi. Eş zamanlı olarak çarşaflarımızı serip koltukları uyumaya müsait hale getirdik.

Üzerimdeki gerginliği atmaya çalışarak Adal'ın varlığını yok saymaya çalıştım. Bu konuda pek başarılı olamasam da zihnimi farklı düşüncelerle meşgul etme konusunda oldukça başarılıydım. Tek soru işaretiyle devamı çorap söküğü gibi gelip soru işareti havuzuna dönüşüyor, havuzlar taşıyordu. Her soru işareti omuzlarıma ağırlık olarak çöküyor kamburum çıkmasına sebep oluyordu.

Hayali kamburumla ikili koltuğa uzanırken zar zor sığmıştım. Koltukta sırt üstü uzanırken Bakışlarımı beyaz tavandaydı. Üzerimi sıkıca örtüp evin içindeki soğukluktan biraz da olsa uzak kalmaya çalışırken Adal üçlü koltuğa yayılarak uzanmıştı. Bakışlarımı kısaca ona değdirip tekrar tavana odaklarken iki eli başının altında üzerine battaniye örtmeden öylece uzandığını gördüm. Ayakları büyük koltuğa rağmen kenarlardan taşmıştı. Zihnimde Adal'ın ikili koltukta uyursa nasıl uyuyacağına dair görüntüler akadururken yüzümde kocaman bir gülümseme yer edinmişti.

"Neye gülüyorsun sen yine kendi kendine?" Adal'ın sorusu düşüncelerimin arasından beni çekip alırken yüzümdeki gülümsemeyi silmeden, "Hiiç," diyerek yanıt verdim 'i' harfini uzatarak.

"Merak ediyorum ama." Adal konuşmak istediğini belli ederken benim de pek uykum yoktu açıkçası.

"Önemli bir şey değil ya, düşünüyordum sadece."

"Düşünüyorum öyleyse varım."

"Descartes."

"Vay, bu sözün kime ait olduğunu bilen birini ilk defa görüyorum." Adal'ın sözleriyle gururum anlamsız bir şekilde okşanırken, "Hafızam kuvvetlidir. Lisede felsefe sınavına hazırlanırken kâğıtta bu cümlenin altını hangi renk kalemle çizdiğimi bile hatırlıyorum."

"Hangi renk kalemle?" Adal'ın sürekli sohbeti devam ettirme çabası şaşkınlığımı bir kat daha arttırırken, "Turuncu," dedim.

Sesim şaşkınlığımı ele verirken, "Masal sever misin?" diye sordu. İç çekip küçüklüğüme dönerken zihnimde annemin yanı başımda masal okuma sahneleri bir film şeridi gibi geçti. Yüzüme hüzün kırıntıları serpiştirilirken iç çektim.

"Kim sevmez ki?"

"Eda."

"Ne?" Sorumla birlikte kendini açıklamak zorunda hissetmiş bir ses tonuyla, "Yani Eda masal anlatılmasını hiç sevmez, sevmezdi yani. Küçükken masallar uydururdum, her şey masalımın konusu olabilirdi ama Eda asla dinlemek istemezdi. Ben de oyuncaklarıma anlatırdım." Adal'ın içten olan cümleleri bakışlarımın tavandan Adal'a yönelmesine sebep olurken elimi sol yanağımın altına koyarak irislerimi irislerine odakladım.

KAÇAK & KAÇIK | TAMAMLANDI Where stories live. Discover now