Yüz hatları gerilirken nasırlı ellerini yüzümde hissettim. Soğuktan buz kesmiş yanağıma attığı tokat, sanki kaktüs batırılıyormuşçasına bir acı ve yanma hissi yeşertirken kendimi bir anda yerde buldum.

"Sanırım bu durumda köpek sen oluyorsun, birazdan da leş olacaksın."

Sert hatlarına tezat kıvrılan dudakları gözüme çarparken Mi Ra'ya döndü.

"Bugünün başyapıtını getirebilirsin."

Yüzüme gelen saçları kafamla arkaya doğru ittirdiğimde Mi Ra'nın elinde gördüğüm bidonla nefes boruma bıçak bastırılmış gibi hissettim.

Korku dolu bakışlarımı gören Mi Ra bakışlarını kaçırmadan konuştu.

"Oppa, bu görevi ben yapmak istiyorum."

Jonghyun belli belirsiz omuz silktikten sonra ellerini cebine soktu ve depodan çıktı.

Mi Ra ellerini çırptıktan sonra koltuk altına sıkıştırdığı bidonu aldı ve kapağını büyük bir heyecanla açtı.

"O zaman parti başlasın."

Dudaklarımı aralayıp konuşacakken ağzıma gelen benzin tadıyla kusmamak için kendimi zor tuttum. Sertçe yüzüme çarpan yakıcı sıvı yaralarımın üzerinde yakamoz bir yangına sebep olurken, Mi Ra, benzinle etrafımıza bir daire çizip bu dairenin dışında durdu.

Benzin bidonunu kenara doğru attıktan sonra ayaklarını üzerinde doğruldu ve mutlulukla bağırdı.

"Bize yaşatmaya çalıştığınız cehenneme bizzat tanık olacaksınız, ne kadar üzücü."

Jonghyun'un gelmesiyle hızlıca topuklarının üzerinde döndü ve Jung Kook'la bana son bir kez bakış atıp depodan çıktı.

"Kapanış konuşması yapmadan gitmek istemedim."

Varildeki ateşten çıkan sesler Jonghyun'un kalın sesine eşlik ederken donuk bakışlarla ona baktım.

"Bana yalvarmayacak mısın?" Yanaklarını şişirip dudağını büzdü ve acıma duygusu barındıran bakışlarıyla bedenime baktı.

"Benimle eğlenirsen belki sadece yanındaki şerefsizi ölüme yollarım."

Soğuktan artık uyuşmuş yüzümü acıyla hareket ettirdim ve zoraki bir şekilde gülümsedim.

"Seninle eğlenmektense ölmeyi tercih ederim."

Dudaklarını aralayıp kafasını hafifçe salladı ve yanan varilin kenarına bir şey koydu.

"Sizin için güzel bir ölüm planı oluşturdum, çok şanslısınız."

Gözlerini yerdeki yuvarlak saate dikti ve işaret parmağını saate doğrulttu.

"Yarım saat sonra bu saat patlayacak ve etrafı alev alacak ve bumm! Sizi yeni bir hayat bekliyor olacak."

Heyecandan gözleri parıldarken saat üzerindeki bir tuşa bastı ve çıkan ses depoyu doldurdu.

"Söyleyecek bir şeyin yoksa gidiyorum?"

Titreyen dişlerimi zaptedmeye çalışarak cansız bir sesle fısıldadım.

"Orospu çocuğu."

Yüzünden anlık bir gölge geçse de toparladı ve elini salladı.

"Görüşmemek üzere."

Jonghyun odadan çıktığında kafamı tepedeki pencereye diktim. Mantıklı düşünüp bir fikir üretmem ve Jung Kook ile kurtulmam gerekiyordu.

günahkâr » jung kook ✅Where stories live. Discover now