⭐8.Bölüm

129 14 51
                                    

Küllerine bulanmış anılar,tekrar yanıyorlar..

-BARIŞ-

Genç kız gözlerini araladığında kendini,geceleri parlayan çiçeklerle dolu o tarlada buldu.Gecenin zifiri karanlığını,bu çiçekler aydınlatıyordu.Boydan boya uzanan tarla,büyüktü.Çiçeklerden gözüken hiçbir kısmı yoktu.Bir ormanın,tam ortasında bulunan bu tarla,pek çok kişi tarafından bilinmezdi.Genç kızın gözünde çağrışan anılar canını sıkarken,etrafı incelemeye başladı.Ondan başka kimse yok gibiydi.Bakışlarını üstüne çevirdiğinde,yatarken giydiği siyah taytı ve gri tişörtünü gördü.Açık olan saçları,ılık rüzgarda yüzüne vuruyordu.

Hala buraya nasıl ve ne zaman geldiği merak konusuydu.Her şey bir yana,neden şimdi buradaydı?Yıllardır buraya gelmiyordu.Canını yakan şeylerden çoktan vazgeçmişti.Peki,neden şimdi zihni onu bu anıya sürüklemişti ki?Gözünün önüne gelen saçları,eliyle itti.Yavaşça ve sarsak adımlarla ilerlemeye başladı tarlada.Bu tarlada,bulunduğu her bir kısmı hatırlıyordu şimdi.İlerlerken,çiçeklere de dokunuyordu.Hala yalnız olduğunu varsayarak,sorun çıkmayacağını düşündü bu kez.Yüzünde buruk bir tebessüm oluştuğunda,gelen seslerle arkasına döndü,

"Ağabey!Ağabey!"

Ormana doğru koşan,küçük kızı gördü.Kaşları hızla çatılmıştı.Bu kız,kendisiydi..Uzun kahverengi saçları örülmüş,yüzünde saklayamadığı bir mutlulukla koşuyordu.Siyah elbisesi uçuş uçuştu.Genç kız onu gördüğünde,gülümsemesine engel olamadı.Koştuğu yöne baktığında,neredeyse nutku tutulacaktı.Ağabeyi,her zaman olduğu gibi rahatça ormandan çıkıyordu.Uzun bir görevden dönüyor gibiydi.Yeşillerini esirgemiyordu,tapılası sırıtışı vardı yüzünde.Eşyalarını yere bırakıp,o da koştu kardeşine.Tarlanın tam ortasında buluşup,sarıldıklarında gözleri dolmuştu genç kızın,

"Seni çok özledim meamata!"

**Meamata:Samoa dilinde yeşil veya yeşilim demek.

Duyduğu lakap ile sakince yere oturdu genç kız.Ağabeyi ona hep böyle derdi.Gözünden akan yaşa engel olamayıp,anlını toprağa yasladı.Ağabeyini cidden özlemişti.Avuçlarının içinde ki toprağı sıkıp,derin bir nefes aldı.Başını tekrar kaldırdığında farklı olan şey,başka bir yerde olmasıydı.Yine tanıdık bir yerdeydi.Bir uçurum kenarıydı burası.Uçurumun en ucunda ise,yaşlı ve sarkık bir ağaç vardı.Uçurum aşağısında ise Kızıl Göl vardı.Kızıl Göl,ölülerin kanıyla oluşurdu.Bütün anılar,beynine hücum ederken,tek yaptığı titreyen elleriyle olduğu yerde beklemekti.

Kalbi ilk defa bu kadar hızlanmıştı,korku ilk defa bedenini ele geçirmişti.Bu anıyı beyninin en ücra köşelerine itelemişti o.Bu kadar acıyı tekrardan kaldıramazdı.Akan gözyaşlarına engel olamazken,duyduğu zincir sesleriyle gözleri dehşetle açılmıştı.Nefes alıp verişleri sıklaşırken Doğa üstüler girdi bakış açısına.Ağabeyini omuzlarından tutarak sürüklüyorlardı.Dayak yemekten ve işkenceden bitap düşen ağabeyi hiçbir şey yapmıyordu.Arkalarında ise küçüklüğü vardı yine.Doğa üstüler onu da tutuyordu.Türlerinin güçlü kabilelerinden olan 'Kazralar' idi bunlar.

Küçük kız tekmeler atıyor,haykırıyor ve bağırıyordu.Fakat hiçbir şekilde bir faydası yoktu.Bir Doğa üstü ağabeyinin bacaklarına sıkı bir tekme salladığında,yere düşmüştü.Genç kız ise hala kıpırdamadan,dehşetle olanları izliyordu.Doğa üstü elinde ki uzun zinciri,ağabeyinin boynuna bağladı sıkıca.Bir diğer ucunu da ağacın sert gövdesine bağladı.Ağabeyini,uçurumun kenarına kadar sürükledi.En ucuna geldiğinde ise Doğa üstü arkasını döndü ve küçük kıza hain bir sırıtış gösterdi.Ayağı ile ağabeyini ittiğinde,zincir gerildi ve kıpırdanmaya başladı.

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin