''Eğlenceliydi.'' dedim en sonunda geri çekildim. Ona tekrar baktım. ''Yahudi bir ailede yetiştim. Evet babam Müslümandı. Bunun bana bir etkisi olmadı. Bir İngiliz ve Türk'ün çocuğuysan, 1993 Türkiye'sinde doğduysan hayat sana pek parlak davranmıyor. Daha iyi eğitim almak için İngiltere'ye gönderildik. Bu yaş okul çağı değil. Yahudiler çocuklarını mesleki ve yetenek anlamında geliştirmeyi severler. Dört yaşındaydım. Lüks, masalsı, mafyamsı, korkutucu, adrenalinli, neşeli, partili tarif edemediğim muhteşem bir hayata gönderilmiştim. Komik olansa sanki bu hayatı yüzyıllardır yaşıyormuşum reenkarnasyonla tekrardan o hayatın içine düşmüşüm gibiydim. Sonra... Büyü bozuluyor.'' dedikten sonra tatlımı çatalladım. Yemedim. Sadece oynadım. Bakışlarımı Adam'a kaldırdığımda beni dinliyordu. Sustuğumda dahi. O sessizliği dinliyordu. Etrafımızdaki kaşık çatal sesleri, gülme sesleri, konuşma sesleri sessizliğimi yarıp geçen tek şeydi.Kendi kendime güldüm. ''Sana burada hayat hikayemi anlatmıyorum... Yani şey böyle düşünmeni istemem.''

''Düşünmüyorum.'' bunu hiç duraksamadan söylemişti. Onun cevaplar aradığını biliyordum.

''Şuan aradığını yıllar önce fark etmiş olmam sana burada üstünlük tasladığım anlamına gelmiyor. Hayat herkese farklı davranır. Bazen çocuk yaşta çalışırsın, savaşın ortasına doğarsın, sadece çocuk olursun, çocuk yaşta büyürsün, ailene bakmak bazen sana kalır ve bunun gibi bir sürü şey.''

''Peki sen hangisiydin?'' Adam tüm ilgisi ve merakıyla sormuştu.

''Tek bildiğim hiçbir zaman çocuk olmadığım. Bazı şeylerin farkına erken vardım. Paranın insana verilmiş en mükemmel güç olduğunu ve bu gücün bolca ben de olduğunu.'' Kendime acırcasına sırıttım. Çatalımla eşelediğim tatlımı biraz daha eşeledim. ''Aptalca bir sürü şey yaptım.''

''Çocuktum.'' Adam'ın cümlesiyle hızla ona baktım. Kaşlarımı çattım.

''Hiçbir zaman çocuk olmadım dedim.'' sesim biraz sert çıkmıştı. Geçmişte yaptıklarımın bedelini ödediğimi düşünüyordum bazen. ''Bak... Boşluğa düştüğünde sarılacak bir şey ararsın ve en önemlisi bu boşlukta sarılacak şeyin senin ne kadar küçük bir varlık olduğunu hatırlatmasına ihtiyacın vardır. Sırf bu yüzden mi inanıyorsun diyebilirsin. Hayır, boşluğun içinden senin aslında en önemli varlık olduğunu hissettirdiği için sıyrılırsın. Bir hiç iken evrenin en önemlisi olursun. Çünkü kimse kimseden üstün değildir. İstersen milyon dolarlık kıyafet giy ister bir dolarlık kıyafet yine aynısın. En güzeli ise seni senden daha iyi tanıdığını bildiğin biri var... İnanmak sadece inanmaktır. Gerisi kendiliğinden geliyor.''

''Yani sorgulamıyor musun?'' Adam'ın sorusuyla ağzıma eşelediğim tatlıdan bir parça attım.

''İşin en zevkli kısmını yapmadığımı mı düşünüyorsun? Ayıp. Allah cahil ve sorgulamayan inananlar isteseydi 'oku' ile bize seslenmezdi.'' dediğimde tekrar bir çatal aldım.

''Herkes senin gibi düşünmüyor. Khaled pek konuşmuyor, Hira'ya yaklaşmaya kalksam... Khaled ile yakın arkadaşım aramız bozulur.'' dediğinde ben bozulmuştum. Neden böyle bir hayal kırıklığı dolu şekilde bozulduğumu bilmiyordum. Adam'ın peşimde cevaplar için koştuğunu da biliyordum ama beni seçmesinin sebebinin yalnız olmam olması...

''Ah, evet Khaled pek sevdiğini belli etmiyor, aynı zamanda kıskanç tutarsız.'' diye saçma şeyler geveledim. Bozulduğumu belli etmemek için -tabi çoktan ettiysem bilmiyordum- konuşmaya devam ettim. ''Düşünme yetkisi herkese verilmiş, zor bir sanattır. Herkes sanatçı değildir bunu unutma.'' dediğimde Adam güldü. Tatlısından ilk defa o da aldı.

''Çok lezzetli.'' derken gülme sırası bendeydi.

''Sen birde alt caddedeki etleri dene.'' dedim. Tatlımdan ben de bir çatal aldım.

''Eva?'' dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.

''Efendim.'' sakince konuşmasını bekledim.

''Şey... Eğer anlattığın gibiysen her zaman böyle değildin...'' çekingen tavırla bana baktı. Evet, her zaman başörtü takmıyordum, evet her zaman namaz kılmıyordum, ever her zaman davranışlarıma dikkat etmiyordum, evet her zaman Müslüman gibi değildim. Kafamı olumlu anlamda salladım. ''Böyle olmaya karar verdiğinde hayatında bir şeyler değişti mi?'' sorusuyla gözlerimin dolduğunu hissettim. Boğazıma çöken yumrunun nefesimi kestiğini ciğerlerimin yanmasından anlayabiliyordum. Suyumdan bir yudum alıp arkama yaslandım.

''Her şey değişti ve hiçbir şey değişmedi. Değişti, eski arkadaşlarımın hiçbiri benimle konuşmadı. Öyle birden bitmedi ilişkimiz ama... Aramıza ördükleri duvarlar Hitlerin duvarından daha engelleyiciydi. Çok... Im... Hıh asi biriydim. Sürekli okul değiştirdim. Başarılıydım, başarılı olmam için yapılmayan yoktu. Asi olmam Birleşik Krallıktaki okullarda ünlenince lise iki de Amerikaya gönderildim. Güzel bir kasabaydı. Başarı ortalaması en yüksek okullardan birine geldiğimde kendi arkadaşlarımı da yanımda getirdim. Adam... Geçmişin günahları beni takip ediyor. Şimdi düşünüyorum neden o üç arkadaşımı peşimden sürükledim? Köpeklerimmiş gibi davrandım onlara. Zaten diğer herkes bana mesafe koyunca onların karşısına asla çıkmadım. Onları bir daha görmedim. Beni dışladıklarını görmek ağır gelirdi. Neyse... Bu okulda inek rolüyle takılmaya karar verdik. Zaten harika bir ortalamamız vardı. Elbette her planın sonu vardır. Ponpon kızların kaptanı beni rezil edene kadar....'' dedikten sonra sustum. Geçmişimin kirlerini daha fazla ortaya dökmeye gerek yoktu.

''Sonra?''

''Babam Türkiye'ye götürdü. Sonrası daha da asileştim, asileştim ve asileştim. Benden daha asisini görene kadar. Babamın annesi ile yollarım kesişti. İşte ben!'' derken güldüm. Bana kimseden üstün olmadığımı öğretti. Ne kadar aciz ne kadar küçük ne kadar değersiz olduğumu öğretmişti. En sonunda ise Allah'ın herkesi eşsiz bir değerde yarattığını öğretmişti.

''Türkiye? Ne yaptın orada?'' merakla masaya yaslandı.

''Lise hayatıma devam ettim. Meslek öğrenmem için sağlık lisesine gittim. Lise üçten başladığım için fazla çalışmam lazımdı. Aynı zamanda denklik sorunu yaşamamam için homeschooling eğitimi aldım İngiltere'de. Türkiye'de sağlık lisesi mezunuyum, İngiltere'de en kaliteli lise mezunuyum.'' dedim.

''Peki, Melisa ve Hira ile o zaman mı tanıştın?''

''Evet, Türkiye'de lise arkadaşlarımdı.'' bunu neden sorduğunu anlamamıştım.

''İnsan kolay değişmiyor. Onları New York'a peşinden sürükledin. Lise arkadaşların gibi.'' diye mırıldandığında duymuştum. Donmuştum. Suratına bakakaldım. Bunu hiç düşünmemiştim. Melisa Mardinli bir ailenin kızıydı ve babası okumasına sıcak bakmıyordu. Onu ikna edip en iyi yerde okumasını istemiştik. Hira İzmirli annesi olmayan biriydi, babasının kızıyla gurur duyması için buraya gelmişti. Adam donduğumu görünce ne dediğini fark etti. ''Eva.''

''Sorun yok.'' dedim. Sesinde sonraki kelimenin 'Üzgünüm' olacağını belli eden bir tını vardı. İma ettiği şey çok çirkindi. Düşünmediğim bu şey doğruysa daha çirkindi.

''Eva, gerçekten böyle söylemek istememiştim.''

''Sorun yok dedim.'' sesim yüksek çıkmıştı ve sandalyeyi itip kalkmıştım. Bu hareket sandalyenin devrilmesine sebep oldu. Herkes konuşmayı kesmişti. Bize bakıyordu. Bu utancımı daha da arttırdı. Çantamı alıp hızla restorandan çıktım. Berbattı. Geçmişiniz peşinizi asla bırakmıyordu. Geçmişten gelenler geleceğinizi nasıl etkileyeceğini bilmeden geleceğe umut ile bakıyordunuz. İnsanoğlunun acizliği buydu. Her şeyi bildiğini iddia edip en ufak bir şey bilmiyordu. Eğer bilselerdi, ölmek en basit çözüm olurdu.

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz.

İnstagram: Eva_wattpad



Eva; Gelecek UmutturWhere stories live. Discover now