Çıktığımda aynaya baktım, suratım, dudaklarım ve boynum, kıpkırmızı veya mor tonları yine... Off Cihan görecek, ne düşünecek kim bilir... Ne yapalım, katlanmak zorundayım alaylı bakışlarına... Cicilerimi giyip salona gittim...
Cihan viski koymuş meyveleri yıkayıp getirmiş... Mert'in en sevdiği mezesi, buzlu badem almış... İçmeye başlamışlar bile çoktan... Yalakalığı tavan yapmış bu gün... Sofra kurmalar filan...Beklendiği gibi, Cihan anlamlı baktı ama uzatmadı, Mert'in sinirinin geçtiğinin farkında, götü yemez şimdi bir şey demeye...
Mert gülümseyerek baktı bana... Benim gözüm hala giysilerde... Büyük kanepede aralarına toplamışlar oturmak için... Aldım tek tek, asıl amacım incelemek hepsini, doğru dürüst seçtirmedi bile, sıkılır her şeyden tabii alışverişten de... Acele acele aldık...
"Mert, bunları içeri götürebilir miyim"
Kafasını salladı, fikir pek hoşuna gitmese de... Mert'in odasına götürdüm... Serdim yatağın üzerine giysileri... Ne harika renkler, aşkım seçti hepsini, ama izin vermiyor ki şunların tadını çıkaralım...
Tek tek denedim, banyodaki aynanın karşısında. Ne güzeller... Bunları bana neden aldı acaba diye düşünürken, kendimden geçmişim ve dalmışım sanki... Pat diye açıldı, yarı açık banyo kapısı...
" Neden gelmiyorsun!" dedi Mert...
Ödüm koptu resmen... Bağırmasan olmaz... Allahım ne acayip insan. Sanki suç işliyorum burda. Senin aldığın giysileri deniyorum işte... Başkası olsa hoşuna gider, bu azarlıyor beni. Neyse bir şey demedim tabii...
" Tamam hemen geliyorum"
Altımda açık yeşil bir bermuda vardı. Üstüne, altı kısmı beyaz, üste doğru, ton ton açıktan koyuya yeşil, tablo gibi enfes bir tişört giydim... Bayıldım ben bunlara ya... Mert'in böyle ince zevkleri olabileceği aklıma bile gelmezdi...
Yani çok güzel giyiniyordu her zaman ve değişik... Ama ne bileyip, annesi giydirmiş de, üstündekilerin farkında bile olmayan oğlan çocukları gibiydi sanki o benim için... Şaşırtıyor hep, ah bir de korkutmasa, bu ikisi bir arada ama, acı ve tatlı gibi sanki...
Ya da sadece parası var ve nerden ne alınacağını mı biliyor?.. Ortaya karışık kebap hikayesi gibi, bilemedim... Konuşmaz çünkü hiç... Ama kendisi bir zevk abidesi, bu kesin ve beni benden alan da bu sanırım...
≈≈≈
Salona döndüğümde, nereye oturacağıma karar veremedim... İkisi, büyük kanepenin uçlarında oturuyorlar yine... Mert'e baktım, gözleri parlak hala ve gülüyor içleri... Rahatladım, o iyiyse ben de iyiyim çünkü...
Ona iyi gelen iki şey; alkol ve seks. Bu kesin... İkisi de bana bakıyorlar, utandım... Gidip karşı koltuğa oturdum, yere baktım, ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilemediğim için... Bayramlıklarını giymiş çocuklar gibi hissediyorum kendimi, üstümdeki kıyafetlerle...
~~~
Çocukken bayramları hem çok severdim hem de nefret ederdim... Nedenini hala çözebilmiş değilim... Her halde on yaşlarında filandım, bir bayram sabahı... Çoğu ailede olduğu gibi erkenden kalktık, annem ve ben, babamın elini öptük...
Babam çok sever el öptürmeyi, ben de bayılırdım onun kocaman ellerini öpmeyi... Ama eskiden olduğu gibi kucaklamadı beni. Bunu beklediğim için, içime doğru aktı göz yaşlarım yine... Alışmak zorunda olduğum bir durumdu bu artık...
Annem bayramda giymem için yeni giysiler almıştı... Onlar üzerimdeyken bile babamın benimle ilgilenmemesine çok içerlemiştim... Annem her zaman olduğu gibi anlıyordu üzüldüğümü ama korkusundan bir şey diyemiyordu...
Kabristana gittik sonra, ben daha doğmadan önce ölen dedem ve babaannemin ziyaretine... Babam dua ettikten sonra, hep olduğu gibi ağladı mezarlarının başında... Babamı ağlarken gördüğümüz tek yer...
Babasına çok düşkünmüş, annemin anlattığına göre... Ben de babama, bırak düşkünlüğü aşıktım. Ama, yavaş yavaş bu aşkın tükenmeye başladığı zamanların içindeydim... Kendi babasına duyduğu sevgiyi, kendi çocuğuna gösteremeyen bir baba...
Ne yazık benim babam...Yürüdüm gittim mezarların arasında... Ölümün, kokusu mu havası mı artık neyse, onu hissediyordum, o küçücük yaşımda... Bana bunları hissettiren babama şükranlarımı sunarım...
Yüksek ağaçların ve mermer mezarların arasında, etrafıma baktım, kimse yok, kaybolmuşum. Yorulmuştum nedense... Yattım büyük bir mermer mezarın üzerine... Kafamı kaldırıp baktım, bembeyaz mezar taşının üzerinde yazan, simsiyah yazıya...
Hüve'l Baki...
~~~
" Can duymuyor musun beni"
Mert bana sesleniyormuş, nasıl duymadım ki bilmem... Yanına gelmemi söyledi. Uçarak gittim kanepeye. Sarıldım tabii, gömdüm başımı, söyle işte, ne dersen yaparım ben, uzak durma yeter ki benden... Öyle bir sarıldı ki bana sımsıkı, içim gitti...
" Yeşil sana çok yakıştı, kimseye olamayacağı kadar"
Mert bu konuşan, bu konuşmaya, ölen de ben tabii... Hepimiz kanepenin üzerinde... Bize şaşkın bakan da Cihan...
≈≈≈
YOU ARE READING
Liseden Üniversiteye
Teen FictionKendin olabilecek misin? Sadece ve sadece kendin. Saf yalın doğduğun halin. Kabul etmekten korktuğun. Belki utandığın. Kendine bile göstermek istemediğin... Esas KENDiN olabilecek misin? Bu hikayede anlatılmaya çalışılan bu.... O anlaşılamayanın şii...
LU_41 ~~~ aşk bir oyun mu? ~~~
Start from the beginning
