"Git."

"Bunu diyeceğini biliyordum,çünkü böyle bir pisliksin."

Hızlıca kütüphane kapısını çarpıp çıktığımda boş koridorda koşmaya başlamıştım.Gün geçtikçe daha da acizleşiyor,daha da dibe batıyordum.Beni hayatta tutan bir neden bulmuşken bu nedenin her gün daha da hayatımı sömürmesi nasıl bir ironiydi?

Yorgun bir şekilde kantine girdiğimde en kenardaki masaya oturdum ve gözümü masaya diktim.Dakikalar boyunca öylece yerimde dururken televizyondan gelen ses bütün dikkatimi dağıtmıştı.

"Şimdi bir trafik kazası haberimiz var sevgili seyirciler.Seul Mapagu'da gece saatlerinde hareket halinde bulunan lüks bir araç frenin boşalmasıyla şarampollere çarptı.Aracın sahibinin Joon Seo Joon olduğu tespit edildi.Kazada sadece araç sahibi ölürken,kazazedenin kanında alkol tespit edildi."

Kulaklarım uğuldarken düşüncelerim bulanıklaşmaya başlamıştı.Ölmüş müydü?

Benim yüzümdendi,bir insan benim yüzümden ölmüştü.Gözyaşlarım soluk tenimi istila ederken,vicdan azabıma mağlup olmaya başlamıştım.

Bunun olacağını biliyordum,kendimi buna hazırlamıştım.Fakat şimdi neden böyleydim?

Ağlamaktan başım çatlarken yavaşça ayağa kalkıp okuldan çıktım.Robot gibi ilerliyordum,yaşayan bir ölüden farksızdım.Hıçkırıklarım yavaş yavaş kesilirken içime içime ağlıyordum.Bu yükün ağırlığı bacaklarıma vururken daha fazla dayanamayıp yere düşmüştüm.

Seo Joon'dan nefret ediyordum evet fakat, ölmesini isteyecek kadar değildi ki.Karın üstüne oturup kafamı kollarıma koyduğumda birinin beni kucağına almasıyla kafamı kaldırdım.Jung Kook'a tepkisiz bir şekilde baktığımda yüzünün solgun olduğunu farketmiştim.Acaba o da üzülüyor muydu?Kendini berbat hissediyor muydu?

"Özür dilerim."

Jung Kook'un ağzından çıkan basit ama his dolu iki kelime daha da ağlamama sebep olmuştu.Hiçbir şey demeyip kafamı yine eğdim ve gözlerimi kapattım.

Eve geldiğimizde Jung Kook beni salondaki koltuğa oturttu ve üzerimden montumu çıkardı.Eğilip ayakkabılarımı çıkartırken çıplak bacaklarımı iki elinin arasına alıp ısıtmaya başladı.

Hiçbir tepki veremiyordum,donmuş kalmıştım.

"Senin hiçbir suçun yok Eun, frenin ayarlarını dün gece bozan bendim."

"Böyle söylemen beni daha da berbat hissettiriyor." dedim yorgun bir ses tonuyla.Jungkook yanıma oturup beni kolları arasına aldı.

"Git lütfen." dedim sessizce.

"Hayır gitmeyeceğim."

"Senden nefret ediyorum,beni rahat bırak." Kollarından kurtulmak için hiçbir hamlede bulunamazken sadece bunu diyebilecek gücü kendimde buluyordum.

"Benden nefret ediyorsun fakat beni seviyorsun Eun Gel."

"Şu durumda bile bunu diyecek kadar patavatsızsın." dedim sitemle.

Jung Kook alnımdan öptü ve elimi tuttu.

"Benim en büyük patavatsızlığım,kendime seni sevmek için izin vermek."

Yaşlı gözlerimi kaldırıp şaşkınlıkla ona baktım.Şu durumda hatta şu hayatta en son beklediğim şey Jung Kook'un böyle bir şey söylemesiydi.

"Tamamen umutsuz vaka olduğumuzu biliyorum Eun Gel fakat kendimi durduramıyorum."

Yutkunarak ona baktığımda gözlerini kaçırdı.Ne diyeceğimi şaşırmıştım,ne düşüneceğimi,ne hissedeceğimi şaşırmıştım.Duygularım arap saçına dönmüştü.Şuan deli gibi sevinmem gerekirken diyecek hiçbir şey bulamıyordum.

Jung Kook elimi sıkarken cevap olarak ben de yavaşça elini sıktım.Gözümdeki yaşları silerken onun yüzünü inceliyordum.

Yüzü on sekiz yaşında gösterirken bakışları onu altmış yaşında gösteriyordu.Bu maskenin altındaki gerçek yüzün nasıl bir şey olduğunu gözlerinden anlayabiliyordum.

Tamamen çöktüğünü biliyordum.

Jung Kook'la bir süre sonra göz göze geldiğimizde bu sefer bakışlarımı kaçırmayı düşünmemiştim.Birbirimize yoğun bir şekilde bakarken bütün her şeyi çalan kapı zili bozmuştu.

Jung Kook montunu eline alıp ayağa kalktı ve odama geçti.Şiş gözlerimle yavaşça hole yürüyüp kapıyı açtım.

"Merhaba Lee Eun Gel-sshi,ben Kang Myung Yeol."

Endişeyle adama bakarken cebinden kartını çıkardı.

"Seul Emniyet Müdürlüğü'nden geliyoruz,bizimle karakola gelmeniz için ihbar aldık."

İşte şimdi tamamen batmıştım.










günahkâr » jung kook ✅Where stories live. Discover now