Daha sonra kolumu kendi kolunun yanına koydu;iki kalp birleşiyordu.

Şaşkınlıkla ona baktığımda "Kalbinin yarısı artık ben de." dedi mırıldanarak.

"Öyle mi?" diye cevap verdim duygusuzca. Şu çift olayı beklemediğim bir şeydi ve hiç hoşnut kalmamıştım.

Konuyu değiştirmek için "Seansa 10 dakika kalmış." dedim tekdüze bir tonla.Seo Joon kafasını sallayıp bilekliklerin parasını ödedi ve mağazadan çıkıp sinemanın bulunduğu yere sessizce yürüdük.Biraz yiyecek stokladıktan sonra salona girdiğimizde koltuk numaralarımızı görüp yüzümü buruşturmuştum. Seo Joon çift koltuğu almıştı ve bu daha da benim için can sıkıcı bir hale gelmişti.

Ben onunla sadece flört ediyorken sevgilimmiş gibi davranması fazlasıyla bunaltıcı geliyordu.

*

Hayatımda geçirebileceğim en boş dakikaları geçiriyordum. Öncelikle film aşk filmiydi, tam da benim tarzımdı fakat çok sıkılmıştım.Üstelik Seo Joon'un omzumdaki kolu sıkıntımı daha da artırmıştı.

Flört işine başladığıma pişman olmuştum.Benim için sinemaya gitmek, randevuya çıkmak bunlar hep özel şeylerdi fakat sadece arkadaşlık duygusu beslediğim bir erkekle bu anlarımı sebepsiz yere tüketiyordum.

Üstelik durmadan aklıma Jungkook geliyordu.

O idol bozuntusu her aklıma geldiğinde resmen iç savaş yaşıyordum.

Ondan nefret ediyordum, beyninin olduğundan bile şüpheliydim.

"Ondan nefret etmen sevmediğin anlamına gelmez Jessie."

Filmin yaptığı tesadüfi gönderme beni şaşırtırken kendimi sorgulamaya başladım.

Beni etkilediğini az da olsa kabul ediyordum fakat kesinlikle ondan hoşlanıyor olamazdım.

Jeon Jung Kook'tan nefret ediyordum.

*

Sonunda film faciası bittiğinde, eve dönmek için sabırsızlanmaya başlamıştım.Bir an önce yatağıma uzanıp bütün bir günü heba ettiğim için üzülmek ve hayatımın berbatlığına ağlamak istiyordum.

"Film güzeldi."

Seo Joon'un sesi düşüncelerimden sıyrılmama neden olduğunda "Aynen,çok iyiydi." deyip kafamı sağlamakla yetindim.Seo Joon yemek yemeyi teklif etse de yorgun olduğumu söyleyip reddetmiştim.

"Açıkçası benim de uykum vardı." deyip kıkırdadı ve kolunu benimkine doladı.

"O zaman eve gidelim."

*

Evin önüne geldiğimizde Seo Joon boğazını temizledi ve kolumdaki bilekliği işaret etti. "Ne demek olduğunu biliyorsundur Eun Gel." Gözlerimi bilekliğe çevirdim ve kafamı salladım.

"Biliyorum Seo Joon."

"Sadece,senden uzun zamandır hoşlandığımı bilmeni istiyorum."

Yani, benden önceden de mi hoşlanıyordu? Şaşkınlıkla ona baktığımda "Hiçbir şey söyleme." diye mırıldandı.

"Bugün güzeldi,iyi geceler Seo Joon." dedim yapmacık bir ses tonuyla.

Buna karşılık bana sarıldığında artık yüksek dozda pişmanlık hissettiğimi farketmiştim.Bu işin içinden nasıl çıkacağımı ve sonumun nasıl olacağını bilmiyordum fakat içimdeki his pek de iyi şeyler söylemiyordu.

Eve geldiğimde ışıklar kapalıydı ve bir inleme sesi geliyordu.Korkuyla ışığı açıp baktığımda onu görmüştüm.

Salondaki koltuğa uzanmıştı ve teni gökyüzü kadar soluktu.Endişeyle üzerimdeki montu çıkardım ve koşarak yanına gittim.Ellerimi alnına koyduğumda teni resmen yanıyordu.

"Jeon Jung Kook." dedim tedirginlikle. "Yanıyorsun."

Kafasını sallayıp bilinci gidecek gibi olduğunda hemen üzerini çıkardım ve kollarından tutup kaldırmaya çalıştım.Ayağa kalktığımızda yüzü boynuma düşünce refleksle ellerimi beline koymuştum.

Bunun için daha sonra deli gibi heyecanlanacaktım çünkü şuan durumu gerçekten kötüydü.

Uzun uğraşlar sonucu sonunda banyoya girebildiğimizde musluğu döndürmek için bir atılımda bulundum.Onun kafası boynumdayken,benim ellerim belindeyken ne kadar zorlansam da suyu açabilmiştim.

Buz gibi bir su başımızdan aşağı döküldüğünde dişlerim titremeye başlamıştı.

Dudaklarımı ısırıp Jung Kook'a baktığımda "Seni öldüreceğim Eun Gel, çok soğuk." dedi titreyerek. Hastayken bile bir insan aynı olabilir miydi?

Kayan ellerini tekrar belime koyduğunda kalbim hızlıca çarpmaya başlamıştı.Çıplak vücudu,soğuktan belirginleşmiş kasları başımın dönmesine neden oluyordu. Ve benim üzerimdeki kazak ıslanmaktan içimdeki siyah iç çamaşırıma kadar her yerimi belli etmişti.

Birkaç dakika sonunda banyodan çıktığımızda Jung Kook'u yatağıma yatırdım ve hemen saçını kuruttum.Dünden kalan çorbayı ısıtmak için mutfağa gittiğimde,ayakta durmakta zorlanıyordum.Soğuğa dayanıklı olmayan bir bünyem varken,buz gibi suya beni bir eşyadan bile değersiz gören bir salak için girdiğime inanamıyordum.

Sonunda çorba hazır olduğunda,titreyen ellerimi zaptetmeye çalışarak odamda yatan Jung Kook'un yanına oturdum ve aralıklı dudaklarının arasından kaşığı soktum.

Birkaç yudum içirdikten sonra evden çıkıp hemen evimin yakınında bulunan eczaneye gittim.Eczanedeki adam bana dik dik baksa da umursamayıp ilaçları aldım ve eve girdim.Son gücümle Jung Kook'a şurubunu içirip ağrı kesici verdiğimde dayanamayarak dizlerimin üzerine düştüm.

Donuyordum.

Bacaklarımı göğsüme çekip ona bakarken bir yandan da titreme modundan çıkmaya çalışıyordum.

Jung Kook'un ateşi düşmüştü ve yüzü eskisi gibi solgun değildi.Daha da terlesin diye üzerindeki örtüyü çenesine kadar çekerken kolumdan tuttu.

"Angel, donuyorsun." diye mırıldandı yorgun bir sesle.

Jung Kook kısık gözleriyle beni süzerken "Bir şey olmaz." diye geçiştirdim. Zaten titremekten konuşamıyordum.

"Yanıma gel,yoksa seni öldürürüm."

"Gerek yok, Jung Kook."

Hastayken bile hâlâ bakışları sertti ve beni ölümle tehdit etmeye devam ediyordu.

"Sana sormadım Eun Gel, hemen geliyorsun."

Bir süre sonra gurur yapmanın mantıksız olduğu yargısına varıp,aramızda mesafe bırakarak yanına uzandım ve arkamı döndüm.

Bacaklarımı birbirine sürtüp ısınmaya çalışırken Jung Kook ellerini belime koydu ve beni kendine doğru çekti.Onun nefes alışverişi hızlanırken kalbim de bu maratona katılmıştı.

Şaşkınlıkla kafamı çevirdiğimde "Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım titrek bir sesle.

Sıcak nefesini boynuma üflediğinde gerilmiş ve art arda yutkunmuştum.

"Böyle kalalım Angel."

Sabah bana sürtük diyen adamla şuan yapışık bir şekilde uyuyordum.

Ama tek rahatsız olduğum nokta bu durumumuzdan hiç rahatsız olmamamdı.

günahkâr » jung kook ✅Where stories live. Discover now