38ஜ "Bu... Mucizenin ta kendisi."

Start from the beginning
                                    

"Bu bizim mi şimdi Zeynep? Sadece bize mi ait? Bizim bebeğimiz mi?" Kerem o kadar duygulu bir andaydı ki... Zeynep de ondan farksızdı. Gözlerinden sicim sicim akan gözyaşları durmak bilmiyordu. Sanki gözyaşları bu anı bekliyormuş gibiydi.

"Sadece bize ait hayatım."

*****************

"Mirza sürekli uyuyacak mı Zeynep?" Zeynep kocasına gülerek baktı. Aynı onun gibi fazlası ile tecrübesizdi. Oğullarının adını Mirza koymuşlardı... Mirza Kerem'in küçükken ölen kardeşinin adı olduğundan Kerem onun ismini oğluna koymak istemişti. Zeynep de hep ismi çok beğenmiş hem de Kerem'in ölen kardeşinin isminin olduğunu anlayınca buruk bir hüzne boğulmuştu. Konakta şu an yemekler veriliyor, silahlar patlıyor, davullar ve zurnalar çalıyordu. Zeynep davul ve zurnaların çalınmasını istemiyordu çünkü minik oğlunun derin uykusundan uyanmasını istemiyordu. Silahlara karşı ayrı bir istememe durumu vardı. Ya birine zarar verilirse diye düşünmekten kendini kemiriyordu. Kerem'e bu durum izah etmiş ve Kerem onu tatmin edici bir cevapla yanıt vermişti. Silahlardaki çıkan kurşun yara verici türden değildi. Sadece sevinçlerini farklı bir yolla için bir eylemdi. Zaten birkaç tane atmışlar ve bu durumu sonlandırmışlardı.

"Genellikle, evet. Yani şu an Mirza için gece gündüz kavramı yok. Bol bol uyuması gerekiyor." 

Genç kadın okuduğu sayısız kitaplar sayesinde bunları öğrenmişti. Bebekler ilgili ne varsa öğrenmek için can atmış ve gerekli olandan daha fazlasını öğrenmişti. Kerem, genç karısının bu kadar bilgili olmasına homurdandı. Kendisi de bir şeyler öğrenmeliydi. 

"Sen bu kadar bilgiyi o sürekli elinden düşüremediğin ciltli kitaplardan öğrendin değil mi?" Genç kadın gülerek oğlunun elini tuttu. Bu harika bir şeydi. Mucize demek bile bu olayı anlatmak için yetersiz kalırdı. Anne olmak... Baba olmak... Bir evlat sahibi olmak inanılmaz bir duyguydu.

"Aynen öyle hayatım," diyerek cevap verdi kocasına. Bebeği daha iki günlüktü. Ama Mardin'de hâlâ eğlenceler ardı ardını kesmiyordu. Durumu kötü olan insanlara iki ay yetecek kadar kumanya dağıtılmış, konakta ve Cihan Ağa'nın konağında yemekler dağıtılıyor, Mardin bayramı erken yaşıyordu. Aslında bayram Zeynep ve Kerem için çoktan erken gelmişti. Bebekleri öyle bir bayram getirmişti ki.. Bu bayram asla unutulacak bir bayram değildi.

"Çekil şuradan! Nereden geldin sen yine?" Tanıdık ses duyulduğunda Zeynep ve Kerem bakışlarını Mirza'dan çekip kapıda Güneş ve Pusat'ın birbirlerine çemkirmelerine birbirine bakarak güldüler. Bu çift hâlâ evlenmeyi bekliyordu... O kadar aksilik olmuştu ki bir türlü evlenememişlerdi. Ve hâlâ aralarındaki o adı koyulamayan ama bariz belli olan aşka bir türlü ikisi de kabul etmiyorlardı.

"Güneş, senin yüzünden bir yeğenimi sevemedim! Her gün Mirza'nın önünde nöbet bekçiliği yapıyorsun... Yeğenimi seveceğim az bırak daha!" Güneş, Pusat'ın önünde siper olmuş odaya girmesine izin vermiyordu. Sebebi ise Mirza Pusat'ı çok sevmiş ve onun kucağında hiç ağlamıyordu. Ama Güneş de işler değişiyordu. Güneş ne zaman Mirza'yı kucağına aldığında Mirza hemen ağlamaya başlıyor, Güneş kucağından bırakana kadar soluksuz ağlıyordu. Pusat elbette ki Güneş'le alay etmiş ve Güneş'in sinir sistemini rayından çıkartmıştı. Ve şimdi ise Güneş Pusat'ın içeri girmesine karışılık kendini siper etmişti.

"Ya senin şu turşu suratın yüzünden Mirza'yı ne zaman kucağıma alsam ağlıyor! Sen bi' gitsene... Sonra gelirsin. Hem ben onun teyzesiyim!" Sonunda çekişmelerine bir süre sonra ara verdiler. Çünkü Mirza uyanmıştı. Zeynep ve Kerem oğullarının ağlaması ile birlikte onunla ilgilenmeye başladılar. Zeynep Mirza'yı hemen kucağına alırken ağlamasını durdurmak için sırtını sıvazlıyordu. Kerem de yeni uykudan uyanmış oğlunun ufak burnu ile oynuyordu.

Aşiretin HanımağasıWhere stories live. Discover now